“yazmanın safhaları”
insan ilk yazmaya başladığında görülmek, sonraki
süreçlerde onaylanmak, daha sonra beğenilmek,
takdir görmek ve daha sonrasında kendisini sorumlu
görmek ve gördüklerini anlatma gerekliliği içinde bi
misyon dönemi yaşıyor.
tamamını okumak için tıklayın
|
“bir harf daha bulsam tamamlayacağım
özlediğim kelimeyi”
iskender’in ölüm haberini duyduğumda çok ağladım.
içimde tarifsiz bir keder oluştu. ölüm her şeyi
dümdüz eden bir şey. geri dönüşsüz bir boşluk
bırakıyor insanın içinde… sadece kayıp değil içimde
kaybettiğimi fark etmediğim bazı duyguların çok geç
fark edilişi gibi de bir şeydi yaşadığım…
tamamını okumak için tıklayın
|
“yine yakmak varmış mektupların ucunu”
cemil meriç “mektupların büyülü bir ayna” demiş ya
lamia hanım’a; ben de oradan el alayım, mektup
bahsine bodoslama dalarken. mektuplar ve edebiyat…
edebiyat ve mektuplar… mektuplar sanırım en çok
içimizdeki diğerine ulaşma isteğine denk düşüyor, ne
amaçla yazılmış olursa olsun. bazen bu istek bizi
edebiyatın çıkış yoluna ulaştırıyor, bazen de yıllar
önce ölmüş bir yazara mektup yazarken dahi bulabiliriz
kendimizi.
tamamını okumak için tıklayın
|
“füruğ’la tanışmak”
“tenha seda “demişti füruğ sesimdeki anlamı,
anlamdaki kapıyı aralamak için kendime yol giderken…
tam da o zamanda karşıma çıkması tesadüf değildi
bu dizenin elbette. şiir doğal bir şekilde akıyordu
aslında, ama bir yerinde, bir dizesinde birden durdum.
durma ihtiyacı hissettim. diyordu ki “ölmüş bir kuş
bana uçmayı nasihat etti”.
tamamını okumak için tıklayın
|
"zifir bir karanlık içinde yol”
güzel sohbeti kendim de yapsam anında tanırım,
biliyorsunuzdur huyumu. ve şiirin izini her yerde
sürebilirim. her yer benim zifiri aydınlığım olabilir
kopkoyu. hiç akılda yokken bakın ne güzel bir sohbet
çıktı ortaya. ve ben şimdi tam da oradan dalayım mı
sözün bal kaymağına. sevgili arkadaşım mustafa’yla
bakın neler de konuşmuşuz ayaküstü, faceüstü:
tamamını okumak için tıklayın
|
“şair ve şiiri arasındaki ince ayar”
“şair mi öne çıkmalı, yoksa şiir mi? ” sorusu “şiir”
ve şiirden dolayı “şair” kavramı var olduğu günden
bu yana kendini var etmiştir. birisinin şair olduğuna
kim karar verir sorusu ya da… farklı zaman dilimlerinde,
farklı ağızlarda kesin yargıymış gibi insanlara sunulan
yanıtlar da bulmuştur kendisine bu soru. aslında
söyleyen ve söz arasında kurulan denklemlerden
çıkacak hiperbolik eğrinin zaman içinde oluşturacağı
grafikler mi demeli yoksa bu duruma?
tamamını okumak için tıklayın
|
“sözcüklerin gücü adına”
sözcüklerin gerçekten büyük bir algı yönlendirmesi
var. kelimeler bizim ağzımızdan çıkarken bile onları
biz söylüyoruz ve sonradan yine kendimiz onların
etkisinde kalıyoruz, ne garip değil mi?
istiyorum ki
sözcüklerin gücünü bihakkın anlayalım… ve bir şey
hakkında algımızı kurarken; birbirimizle iletişirken
sözcükleri aslolan kabul ettiğimiz için nasıl gereksiz
yere savrulduğumuza birazcık olsun uyanalım…
tamamını okumak için tıklayın
|
“şiirin kalbimize değdiği yer”
şiirin yolculuğunu heybenize katıp hayatı anlama
çabasına girmiş bulduğunuzda kendinizi, öyle derin
kavislerde birleştirir ki sizi hayat… birbirinizle ve
kendinizle elbette. ülkü tamer ilk defa çevirdiği bir
şiirle değirmişti kalbini kalbimin bam teline. hem de
öyle bir değmişti ki o an…
tamamını okumak için tıklayın
|
“Aynur Uluç'un rengini kendi kuran imzaları”
Aynur Uluç her bir kitaba ayrı bir resim çizerek son
derece zorlu bir yaklaşımı yılardır başarıyla hayata
geçiriyor. Kitabının sadece imza bölümü olan ilk
sayfasına değil; yanına, içine, arkasına renklerini
döşüyor. Öte yandan dikkatimizi çekti ki; her iki kitabına
imza açısından gösterdiği yaklaşım biçimi de farklı..
tamamını okumak için tıklayın
|
“hayatla sanatın karışıverdiği yere dair..”
bugün ben biraz hayat ve sanat ilişkisi ile ilgili
konuşmak istiyorum ama söze kendimden başlayacağım
direk. çünkü en ince ayrıntısına kadar her şeyi test
edebileceğim bir denek, ya şöyle söyleyim insanlık
labaratuvarında yol alabileceğim gönüllü kaynak olarak
görüyorum kendimi. “damarlarında serum denerken
ölmek ayıp olur mu” dediği gibi nazım’ın şiirinde...
tamamını okumak için tıklayın
|
“kalbin kapısı açılınca zehir gibi de akabilir, nehir gibi de.”
ben şiir sever miyim, şarkı sever miyim ben. resim
sever miyim peki, film sever miyim. bu konuda artık
bir şeyler yazmam lazım. epeydir kafama takılan
bir şeydi bu soru, tetiklendi ve fışkırttı bugün kendini
içimde durduğu yerden. uyuyan yılan uyandı.
tamamını okumak için tıklayın
|
“içimin kor günlerinde neler öğrendim”
bi yerimizde bir dert varsa orayı sonuna kadar kaşırız
ve kazırız. ta ki orada ruhumuza yük olacak tek bir
parça dahi kalmayana dek.
neden şiirlerinde benzer
yeri anlatıp duruyorsun demişlerdi, hatırlıyorum
küçük iskender'e bir gün. neresi kanıyorsa orayı
anlatırız çünkü, demişti yanıtında. sanatın hayattan
kopuk, üzerinde entel dantel konuşulabilir bir alan
olmadığını zaten biliyordum o zaman da; ama bu
cümle gelmese ondan; unutabilirdim de.
tamamını okumak için tıklayın
|
“kitap çarpsın ki dört kitap yazdık birlikte”
geçenlerde “pariste gece yarısı” isminde bir film
izledim. hakikaten ilginç bir film... tavsiye eden
arkadaşıma gönüller dolusu selâm.. ilgimi çekecek
filmi şıp diye bilmiş..
film fantastik gibi de, aşk filmi de aynı zamanda.
20’lerin paris’ine giden bir yazarın öyküsü 2010’dan.
tamamını okumak için tıklayın
|
“hep değişik kadınları çiziyorum sandılar”
hep değişik kadınları çiziyorum sandılar, oysa hepsi
de içimin kadınları, frida kadar açık etmiyorum sadece ;
ya da o kadar ciçekli ve renkli değil yüzüm. dayan az
daha dayan yanmaya diyen bu kadın da benim, çöllerin
ortasında ahtapot gibi duran kadın da, saçlarını umutla
çözen de benim,
tamamını okumak için tıklayın
|
“hiç bir fışkırış içerde gizli kalmaz”
bir dönem saim kuru ile bir ortak projemiz vardı.
oturup buluşuyor hummalı bir şekilde çalışıyorduk
orda burda... o kadar çok çalıştık da, sonra neden ki
bilmiyorum öyle yarım bıraktık.
o günlerden kalma
bir kağıt parçası geçti elime bugün.
tamamını okumak için tıklayın
|
“evet eleştiri kılığında karışma istemiyorum”
eleştirilere kulak asmıyor. marjinal çıkışlar yapıyorsun,
insanlar da sana eleştiri yapmaktan imtina ediyorlar,
dendi bana dün.. bunu yazan arkadaş her bir kalpten
yorumla nasıl çoğaldığımı hiç fark etmemiş olmalı.
ama eleştirecekler imtina ediyormuş, aman ne güzel,
o zatı muhteremler de her kimseler etsinler zaten.
tamamını okumak için tıklayın
|
“annem kızım kendinizi sıfıra toplayın derdi, anlamazdık”
annem bizlere “kendini sıfıra topla” derdi anlamazdık,
gülerdik. topladık bak olmuş mu anne filan derdik.
espri zannederdik gülerdik. meğer kocaman ama
kocamannnnn bi felsefeyi kalbimize ekiyormuş o
cümleyle. “başa dönelim, taa en başa” diyen felsefeci
kimdi anımsayamadım adını. bunu sezai ( sarıoğlu )
sıklıkla söylerdi alıntılarken.
tamamını okumak için tıklayın
|
“resim anahtarım ve ben yollarda”
işten dönerken yenikapı söğütlü arasında iki resim
yaptım bugün de. bu resim onlardan biri. trende
resim yapmayı çok seviyorum. binmemIe inmem
arasındeki o on dakikalık zamanda içinde olduğum
mekâna başka bir mekân daha sığıyor sanki resim
yapınca.
tamamını okumak için tıklayın
|
“sanatın izleyene değme biçimi tamemen kendine bağlı”
orhan veli demiş ya yazdığım her şiiri tanıdığım
kadınlar kendisine sandılar.. oysa ben onları onlara
yazmadığımı bilmenin sancısını yaşadım demiş.
tam sancı dememiş de işte o meal bir şey. belki
hüznünü söylemiştir.. meraklısı gidip orijinalinden
bakabilir ne yaşamış. burada benim zumladığım
konu ise şu:
tamamını okumak için tıklayın
|
“sanatçının kazısı”
evet sanatçı özgür olmalı, üzerinde toplum baskısı
olmamalı ki içinden geleni gönlünce taşırsın. o
yüzden sanatçıları çok da sıkmayın, sık boğaz
edip özeline müdahale etmeyin. her ürettiğini de
özeli sanmayın çağrısı yapmıştım geçenlerde. çok da
ilgi topladı.. destek aldı.
tamamını okumak için tıklayın
|
“kalplerimiz bayram yaparken”
bir fotoğraf albümüm var. ismi "ikinin yakınlığı..."
benimle birlikte bir diğer kişinin yakınlaşma hallerinin
çeşitlemeleri var içinde.. kiminde oturuyoruz kiminde
gülüyoruz. kiminde aynı yere doğru bakıyoruz. kiminde
yemek pişiriyoruz kiminde kaynıyoruz birlikte. iki insan
ne çok şey yapabilir o çıkıyor toplamda. böyle yüzlerce kare..
tamamını okumak için tıklayın
|
“sanatçının yaşamdaki duruşu”
sanatçılık, sanatçıyım diye ortada kasım kasım
gezilerek way efendim falanca eserimi yazarken
ben, falanca resmimi tonlarca eserimin içinde
seçerken ben gibi gibi cümlelerle, ortada gezilebilecek
bir şey değil. bu hâllerimizi paylaşabiliriz çünkü
hayatımızda ne varsa odur yaşadığımız.
tamamını okumak için tıklayın
|
“günahın hazlı ahı”
"günah" füruğ ferruhzad'ın en önemli şiirlerindendir.
bu şiirinin bir dergide yayınlanmamsı sonra iran'da
çok tepki almış. ve ayrılmak isteyen kocası hayatı
boyunca oğlunu bir daha görmemesi talebinde
bulunmuş ve mahkemede buna karar verilmiş ayrılırken..
tamamını okumak için tıklayın
|
okur şiirle nereden ilgi kurar?
şairlerin kavram olarak şiirle bağlantı kurdukları
şiirleri mi, kurmadıkları şiirleri mi okura daha çok
dokunur?
bilirsiniz şairler genelde şiirlerinde şiir
yazmaktan bir şekilde söz ederler. yazamıyorum
derler, ah bir yazsam derler. şöyle bir şiir derler,
illa bir şekilde sözü şiirden geçirirler herkes için
mutlak bir gerçeklikmiş gibi şiir.
tamamını okumak için tıklayın
|
zaman yarığı iki şiir
hani bazı şiirleri gördüğünüzde başınız döner.
benimki kolay kolay dönmez. o kadar da da sırf
alt alta yazıldı diye etkilenecek halim yoktur şiirden..
ama bazıları var ki of allahım off. meselâ bir şiir
anımsıyorum dönmüştü, hem de nasıl. o kadar, ama
o kadar dönmüştü ki okuduğum hali yetmeyip daha
iyi bir anlatımı olmalı bu şiirin diye içine düşerekten
bi çevirisini de ben yaptımdı.
tamamını okumak için tıklayın
|
sanat dünyasında kadın olmak
evet, sanat yapmak insan ihtiyacından doğmuş,
yaptığı sanata kendi özelliklerini katmak konusu
işin ikinci kısmı, ve doğal olması gereken sonuç.
ama pratikte öyle olmuyor.
cinslerden birisi ister
örtük oldun ister açıkça bu benim alanım sen
yoksun derse abesIe istigal oluyor yaptığı şey. ve
bunu söylemenin kendisi bile baskı oluyor diğer
tarafa.
tamamını okumak için tıklayın
|
hakkı olana hakkını teslim etmek sanatta da hayat kadar gerekli
sosyal medya sayfamda bir şekilde geçen resim olsun,
şiir olsun, dize olsun açıktan ya da göndermeli olacak
şekilde bir eser paylaşıyorsam üretenin adını etik olarak
mutlaka veririm. ya yazdığım yazının içinde cümle içinde
kullanırım; olmazsa alttaki notun içinde.
paylaştığım üretim,
fotoğrafsa ve bir şiire eşlik ediyorsa da fotoğrafı çekenin ismini
soyadını vermezsem kendimi birisinin emeğini kulanmış ve
üstüne oturmuş onun etkisinden yararlanıyor ama bağcıyı
söylemiyor sayarım.
tamamını okumak için tıklayın
|
şiir sepeti
yedi yıl önce caddebostan kültür merkezi'nde sumru,
sezai, mehmet, onur, merih, imran, ben ve achilliasla
birlikte sahnelediğimiz "ses ve anlam kapıları"nda her
bir gelen kişi için kapıda şiir hediye etmiştik. kendilerine
özel bi şiir hediyesi alarak girsinler istemiştik salona.
birbirinin aynı olmayan 550 şiir gerekiyordu bunun için.
550 koltuk vardı çünkü salonda ve çift alan olursa diye
fazlası da gerekiyordu.
tamamını okumak için tıklayın
|
ebruli sesler
yıllarca kadın şiirleri, dişi ses, dip ses temalarında
yıllarca çalışmış biri olarak bu yaptığın betimlemenin
kadın sesinin özgünlüğü konusunda çok başarılı
olduğunu söyleyebilirim. bir japon sanatı kintsugide
olduğu gibi kırılan eşyayı kırılan yerlerinden altınla
yapıştırma hâli. kusurları gece gibi örtmede bile değil
en güzel renklerle yamamada bir yeşil el sahibi
olmak...
tamamını okumak için tıklayın
|
lilith
"Mitolojiler, efsaneler, öyküler vs vs..."
Söylenen hiç
bir söz anlatılanların hiç biri öylesine değil asla değil ...
Bir şey duydun biri sana bir şey söyledi mutlaka bir
zemini var bir şey anlatıyor ya geçmişten ya gelecekten
ya da şu andan.. Yeter ki sen dinle dinledikçe anlıyor,
anladıkça derinlere dalıyorsun.
tamamını okumak için tıklayın
|
cananın hayalleri bir koca alem
"Mitolojiler, efsaneler, öyküler vs vs..."
Söylenen hiç
canan'ın hayal-i alem 'i muhteşem renkli, bir önceki
sergisi Kaf Dağı'ndaydı, belki bilirsiniz.. gözünüzü
içinize çevirdiyseniz yolunuz düşmüştür illâ.. bu
sergisinde ise simurglardan birisi olmuş canan.
diğer yirmi dokuz kuşla ilgilenmiyor bile..
tamamını okumak için tıklayın
|
Geziyi anlatan bir şiire yazdıklarım
Şiire baktım. Sanki ilk kez görür gibi baktım. Gördüm
ki kendini geri çekiyor, salmıyor bir türlü, bize teslim
etmiyor kendisini.. Ayırıyor. Ve bunu sitemle yapıyor.
Peki neden yapıyor, amacımız bu olmadığı hâlde
neden böyle davranıyor şiir.
Başladım düşünmeye -
bıraktım bu şiiri -genel üzerinden saldım
düşüncemi, imgemi.
tamamını okumak için tıklayın
|
Canım kocamla ben
O anı anımsıyorum her şey şiir tadındaydı.. İmran
Sumru'ya bakıyor pür dikkat, ben pür dikkat
dinliyorum. Çünkü doğru zamanda eşlik etmek için
şarkıya giricez. 500 kişinin önünde CKM gibi bir
sahnede Sumru Ağıryürüyen'e eşlik etmek kolay
değil..
tamamını okumak için tıklayın
|
Neden hiç kimse pencereden bakmıyor
Tam on iki yıl önce arkadaşım Saim'le şiir çalışırken
Kadıköy'de sokakta kurulmuş bir masada; banka
dekontu üzerine bu resmi çizmiştim. Arşivciyim
ya tarih de atmışım hemen. Ve Cemal Süreya'nın
şu dizesini yakıştırmışım yanıbaşına.
değil..
tamamını okumak için tıklayın
|
Her resim bir imge aslında
Kitabımın imza sayfasına çizdiğim resimlerde o
kişinin bende yarattığı duygu şekillenir hep. Dipten
akan bi ırmağın sularını gören bi gözlük takmış gibi
olur her seferinde ellerim. O yüzden kitap imzalarken
o kişiyi içimin soluması gerekli. Adeta meditasyona
girer gibi bi kapalı parantez bu süreç.
tamamını okumak için tıklayın
|
Candan farkı
Candan Erçetin bugün bi kez daha gönüllerin en
derin noktasına temas etti. Anneler gününde hayata
bi hediye gibiydi varlığı. Candan'ın ilginç bi kimyası
var. Hem isyanı hem zerafeti, hem dikliği hem naifliği
hem yumuşaklığı hem mizahı, hem yakınlığı hem
kaLiteli bi mesafeyi aynı anda barındırabiliyor.
tamamını okumak için tıklayın
|
Gittiğim tiyatro oyunları
Emre Karayel'in ""erkek aklı oksimoron" isimli tek
kişilik performansını izledim. İnteraktif oluşu özellikle
çok keyifliydi. Bi fark ettim ki son günlerde gittiğim
dördüncü tiyatro ve hepsi de tek kişilik oyunlar.
İlk gittiğim oyun Nilgün Belgündü.
tamamını okumak için tıklayın
|
Kaan Sekban'la...
Muhteşem bi geceydi. @kaan.sekban ın 5. yılının
yıldönümü olan geceye denk gelmek cidden müthişti.
Samimiyeti, sahiciliği ve hayatın içindeki mizahı
yakalamış zeki bakışları beni çok etkiledi.
tamamını okumak için tıklayın
|
Nazım Hikmet'in annesi olmak nasıl bi şey
Anne nasıl bi şey olduğunda oğul Nazım Hikmet
oluyor; bunu düşündürdü. Halden hale hızlı geçişlerdeki
oyunculuk başarısı alkışlanmaya değer. Seçtiği konu
zaten... Uzun bir yaşam bölümünü kısa saatlerde
öyküsüyle aktarmak ve bunu tek başına
yapmak kolay değil.
tamamını okumak için tıklayın
|
zebaniye gerek yok
cehennemde bu ülkenin insanlarının yandığı çukurda
zebanilere gerek yok derler. başında kimse beklemez
çıkan olursa geri göndermek için, çünkü çıkmaya
kalkışanı içerden geri çekerler nasıl olsa.
edebiyatta
nasıl hor görülüp yok sayıldığımızı anlatınca, sen bir
de resim çiziyordun; o camiada durum nasıl,
demişti bir arkadaşım.
tamamını okumak için tıklayın
|
Şiir dilinde yetkinleşirken
İnsan elbette her şeye en başından başlar. Şiirde de
öyledir. Yetkin olmayanı yazarken yazarken eli dili
bakarsınız uzlaşır yetkinleşir. Ben 49 yaşımda çizmeye
başladım 39 yaşında da yazmaya. Elbette zamanla
her ikisi de gelişti. Gelişiyor.
Ama ağzınla kuş tutsan
şair değildir deyip kestirip atan ukalalar oldu hep,
tamamını okumak için tıklayın
|
Dip sesi yıllardır görmüyordum, yolumu kesti
Dişil sesi çıkardığını fark ettiğim şiirleri topladığım
bir albümüm vardı. Bu albüme aldığım şiirler özeldi.
Çünkü buraya girebilmesi için bir ön sezişten geçmesi
gerekiyordu. Albümün ilk adı “dişil ses”ti ama sonra
değiştirdim ve "dip ses" adını verdim.
tamamını okumak için tıklayın
|
kybele sanat ta yapılan tüm üretimler
altı tıp öğrencisine burs sağlıyor
Şu dönem yılbaşı için yapılan süs eşyaları ağırlıkta
çalışıyorlar. Yoksa biliyorsunuz çok güzel ve isteğinize
özel desende tabureler sehpalar biblolar üretiliyor
kybele sanat'ta. Ben de bir tane eczaneme, bir tane
evime satın almıştım.
tamamını okumak için tıklayın
|
Tiyatro sevdası
Tiyatro aşığı ve emekçisi bir kadından söz
etmek istiyorum şimdi size. Sevgili Hande Dilek
Akçam. Gönlü tiyatrolardan yana pırpır atan, her
bir oyun için ince detay emek ve zaman veren bir
tiyatro gönüllüsü o.
tamamını okumak için tıklayın
|
Hiç bir kapı boşa değildir
CKM gösterisi seyircisine ulaşma noktasında bir
anlam taşıdığı gibi benim sanat akışımda da bir
kırılma noktasını temsil eder.
Canım @nilay_akbulut_ozel
cok güzel işaret etmiş bendeki seyrini bilmediği halde
10 yıl sonrası aynı tarih oluştuğunda kendindeki seyrinden
yola çıkıp anımsamış ve paylaşarak bana
yeniden o günü anımsattı.
tamamını okumak için tıklayın
|
Şiirden mezun olmak
"Keşke herkes kendinden, kendi geçmişinden, kendi
şiirinden ve kendi kalbinden mezun olsa... " demiş
sevgili Sezai Sarıoğlu. Peşinden de eklemiş.
"Kalpaydın." Manidar ve hınzır bir bitiriş bu. Kalbin
aydın olma meselesi der gibi bir bilge özet tüm
yazdıklarına.
tamamını okumak için tıklayın
|
Sanat galerisi gibi eczane...
Bu fotoğrafı instagramda hikayemde paylaşmıştım.
Özne elimdeki kitaptı ama duvarda asılı tablonun
benim çalışmam olduğundan tabii ki sanatçı kimliğimi
de bilen takipçilerim anında şüphelendi. Ve bununla
ilgili de bir çok mesaj aldım.
tamamını okumak için tıklayın
|
Az çizgi, çok okuma
Olabilen en az çizgi hamlesi ile bir durum anlatan
çizimlerime metamorfozik içgörüler diyorum,
biliyorsunuz Tek bir kuvvetli kalem darbesi ile
başlayarak start alan bu çizimlerin çok
seri olarak oluşmaları sanatsal
açıdan en temel özelliği.
tamamını okumak için tıklayın
|