facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

Aynur Uluç'un rengini kendi kuran imzaları

Aynur Uluç'un rengini kendi kuran imzaları

Aynur Uluç her bir kitaba ayrı bir resim çizerek son derece zorlu bir yaklaşımı yılardır başarıyla hayata geçiriyor. Kitabının sadece imza bölümü olan ilk sayfasına değil; yanına, içine, arkasına renklerini döşüyor. Öte yandan dikkatimizi çekti ki; her iki kitabına imza açısından gösterdiği yaklaşım biçimi de farklı.. Birisinde resim yaparken, diğerinde okura uzun bir mektup yazıyor hemen o anda. Fuarda kendisini imza yaptığı Kibele Yayınevi standında bularak neden böyle zor bir yöntemi seçtiğini anlatmasını istedik kendisinden… Şöyle yanıtladı:

Aynur Uluç'un rengini kendi kuran imzalarıöncelikle hemen açıklamak isterim burada bir iddia değil, bir kendiliğindenlik söz konusu. içten gelenin o içte tutulmayarak hayatın içine akışı gibi diyebilirim o resimlerin benden çıkışı.. bu iddiasızlık felsefesine uygun olması bakımından buradaki cümlelerimi de aynen yazılarımda olduğu gibi küçük harfle başlatırsanız sevinirim.. evet hayli zaman ayırmak gereken ve enerji isteyen bir işe soyunduğum doğrudur.. bu uğraşıyı pratikte seve seve de veriyorum. yanı sıra imzalarla ilgili felsefe üzerinde düşünmek ve düşündüklerimi uygulamak da gündemimde olan bir şey.

her okur, okur olmaktan önce bir kişidir.. ve kişi olarak hayatta biriciktir.. ve biricik olduğu için bu özel ilgiyi hak eder.. yazar da o kişiye kitap imzalarken kendi içindeki yolculukta biricik bir an yaşadığı için ben her imzaladığım kitaba ayrı bir imza atmak istediğimi fark ettim. ve ne yapabilirim diye düşünmekten de önce içimden yükselen duyguya doğru kendi elimi bırakabilirsem elimin yolu bulacağını hissettim. hakikaten de hayatında hiç resim yapmamış birisi olarak çizmeye başladım kitaplara. öyle ki ilkokulda annem yapardı benim yerime resimlerimi; o derece resimden uzaktım. ancak bir cesaretle de demeyim çünkü amacım güzel resim yapmak olmadığı ve her okura onun için hissettiğim bir şey çizme arzusu olduğu için ya da eline aldığında renklerle karşılaşsın isteği mi demeliyim içimden geçen… konunun cesaretle de hiç işi olmadı yani..

ve böylece kitaplara çizmeye başladım her kitap için ayrı dizeler yazarak dantel gibi işlemeye başladım resimlerin yanını yöresini. bunu yapmayı içtenlikle istediğimi kitap matbaaya gitmeden önce sezdiğim için ilk kitabım olan “az gittim çok döndüm”de iki boş sayfa bıraktırmıştım mizanpajda; öyle ki o sayfalarda ne yazarın adı, ne kitabın adı, ne de yayınevinin adı olmayacaktı.. hiç bir göndermesi olmayan iki boş sayfada sadece okur ve ben olalım, dedim.

Aynur Uluç'un rengini kendi kuran imzalarıhakikaten de çok zevkli çizimler yaptım bu geçen yıllar içinde. amacınız ressam olmak olmadığı zaman sadece içinizden geleni dinliyorsunuz.. bu tamamen çizen olmaktan uzaklaşıp güzel bir şeyi hediye etme amacınızla coştukça coşan bir şeye dönüştü.. öyle ki işi abarttım ve artık okurun yanında yetiştiremediğim için evde çizmeye başladım; çünkü tek bir kitabı çizmek neredeyse yarım saatimi alıyordu. 

o boş sayfalarla yetinemedim elim pınarını bulunca önünü arkasını yanlarını çizmeye başladım birden… birbirini takip eden çizimler oluşmaya başladı aynı kitabın içinde. derken derken bunların fotoğraflarını çekmeye başladım. bu hızla elimin altında akıp giden yolculuğu bir tek benim görmem bir haksızlık gibi gelmeye başladı.. gittikçe büyüyen bir arşiv oluşuyordu. bugün belki kimisinin fotoğrafı elimde kimisinin değil; belki beş yüz, belki bin kitap boyamışımdır bugüne kadar.. 

ve her birisi ayrı bir desende ve içerikte.. bir çoğunun da fotoğrafı çekilemedi.

ve derken harbi harbi resim yapmakta olduğumu fark ettim ve kendimi çizgilerle de kendime karşı ifade edebileceğimi.. hatta ettiğimi farkında bile olmadan.. aslında bu noktada bazen bir ikinci gözün devreye girmesi gerekebiliyor.. ben de de öyle oldu..yine burada tüyap kitap fuarı’nda oturduğum yerde kendimi kaptırmış kitaplara resim üstüne resim çiziyorken sevgili deniz bilgen yanıma gelip “farkında mısınız siz çizerek bir masal anlatıyorsunuz” demişti. evet, farkında değildim o söyleyene dek… 

Aynur Uluç'un rengini kendi kuran imzaları

hayatın içinde olunca sanat sanırım en çıplak haliyle geziyor. resim yaptığı dahası bu çizdiklerinin bir masal olduğunu söyleyen bu yalın bir ifade biçimi hayatıma düşmüştü.. bu cümleyi içimin çengeline bir yere takmış olmalıyım ki elimde bir heves, dilimde bir merak oluştu kendime doğru.. ve kitaplar olmadan tek bir çizim yapmayan ben elimde akıllı telefon hayatın içinde koşarken, yolda izde çizmeye başladım böylece. kendi hâlimi çizdiklerimden okuyordum sanki beni bana gösteren bir ayna gibi.. ve sanatın öyle elitist bir şekilde atölyelerde olmadan da var olabileceğini deneyimliyordum bir yandan.. sanatı sanat için yapmayınca eski tartışmadır ama hakikaten çok farklı oluyor her şey.. bir tane kâğıda yaptığım resmim olduğunda, yani tam da o günlerde bir sergi teklifi geldi bir galeriden. o tek eserle ona katıldım. siz de haber yapmıştınız hatta. iki tane daha olduğunda bir başka teklif geldi.. ona katıldım bu kez. benim ressamlık hikayem de böyle garip seyrediyor şiire bulaşmam gibi aynı. usul usul yaşamın içine yayılarak...

yeni bir resim yaparsam tuvallere yok. yaptığımda gelecek sanırım hep öyle oluyor yol benimle birlikte koşuyor sanki.. kitaplar ve imzalar kendisi tutmuş elimden götürüyor. ve ben meraklı bir çocuk gibi peşinden gitmekten başka şey yapmıyorum..

derken bütün bunlar olurken ikinci kitabım “yer yatağı” yayımlandı.. dedim ki aynı kitapta nasıl ki her okur için ayrı bir imza akıtıyorum.. ikinci bir kitap bambaşka bir şey… ona da resim yapmak olmasın karşılaşma coşkusu.. peki ne gelir içimden… 

bana en iyi soruları verdiği gibi en uygun yanıtları veren içime sordum.. bana dedi ki; bu kitap bir nehir gibi yedi yılda aktı madem içinden, buna da nehir mektuplar yaz aynur. madem ki mektup senin için yazmaya başlama hareket noktandı hem… hem de kendiliğinden taşan renklerin gibi içinden yükselen sesleri de dinleyip dışarı çıkarmak için bir kanalın daha olsun.

öyle yaptım ben de… yine dinledim içimin sözünü… okura o anda yazdığım mektuplardan oluşmaya başladı yer yatağının “nehir-mektup imzaları” da. hem birbirini takip eden bir günlük gibi; hem de o kişi için yolun benle ve sürecimle kesiştiği nokta gibi meali.. ama baktım renklerden de uzak duramayacağım. o kitapta da her okur için ayrı bir renk ve desende ayraçlar boyamaya başladım, koyuverdim içine.. 
 
gerek nehir-mektupların, gerek ayraçların eğer mümkünse fotoğraflarını çekiyorum. çünkü her iki kitap da kendi içinde ve benimle birlikte bir yol alıyorlar. belki de bunun tek izleyicisi olmanın da keyfini yaşıyorum yer yer. belki de bu özel çabanın ve içtenliğin arşivcisi olma sorumluluğu da hâliyle bana düşüyor ve ben bunu derinden duyumsuyorum. çünkü onların fotoğraflarını çekmek arşivlemek de ayrı bir zaman ve mesai gerektiriyor.. belki bir gün sergisi olur; her iki kitabın imza sayfalarının da… bilemiyorum. o da ayrı bir çalışma ve yoğunlaşma zamanı gerektirdiği için şimdilik sadece birikiyor. 

fotoğraf: kerim eren