hopa’da renkli bir kadın dergisi; “senede bir gün”
sevgili arkadaşım meral demir ile birlikte yollara düştük.
şarkılarımızı, şiirlerimizi, sesimizi, sazımızı, sözümüzü
aldık koynumuza düştük karadeniz’e doğru… hopa’da
bir etkinlik yapacağımız için çok heyecanlıydık. oradaki
kadınlarla kaynaşma, birbirine akma imkânıydı bu.
elbette yapacağımız etkinlik herkese açıktı.
tamamını okumak için tıklayın
|
borges’in atlas’ını yazdım mı şimdi ben
devrimci sinemacı dziga vertov, “hakikati göstermek
basit değildir. çünkü hakikat basittir” demiş ya.
ne müthiş bir özet…buradan hareketle aklıma ahmet
ümit’in “babı esrar” kitabında şems’in ağzından
konuşurken yazdığı cümleler geldi:
'sözler hakikat değildir, ağzımızdan çıkan seslerdir.
ama karamsarlığa kapılma. sözün anlatamadığını
yaşam anlatır. hakikati öğrenmek için yaşamaya ihtiyaç
vardır.” (bab-ı esrar-s 130)
tamamını okumak için tıklayın
|
kızılderili nenenin torununu uğurladığı yerden
arzu yüksel “kedi gözü”nde alışılagelenden başka
bir bakış açısı ile, yaşam içindeki engellerin nimete
döndüğü vesileleri ve keskin bir kedi gözüyle onları
görebilmenin yardımcısı olacak işaretleri anlatıyor.
kedi gözü’nü biçimsel anlamda tek bir sınıfta algılayıp
belli bir türün altında düşünmek zor...
tamamını okumak için tıklayın
|
kitabı dinlemeli madem,
madem ki ağaçken dinleyemedik...
kitaplar da hız çağının parçası olmuşlar artık. oysa ki
en çok kitapla karşı durabilirdik bizi savuran rüzgârlara.
oysa ki en çok onun sayfalarında soluk alabilirdik
eskimeyen kokulara salardık kendimizi.
kitapları
kurtlar yerdi eskiden, bilgisayar ekranları henüz
nemlenmemişti
.
tamamını okumak için tıklayın
|
yağmur yağmıyor, kokuyordu...
Şair yazar Akif Kurtuluş’un son kitabı Mihman’ı
elime alıp okumaya başladığımda ilk olarak kapak
fotoğrafı sardı beni, içine aldı bıraktı. “Burası neresi?”
diyecekken arka kapakta buldum olduğum yeri.
Tam da o noktayı anlatıyordu yazar okuduğum
satırlarda. Sonra arka kapaktaki yazıların altında
duran kitaba ve yazara övgülü sözlere kaydı gözüm.
tamamını okumak için tıklayın
|
anneannem
"Anneanne, biliyor musun, kardeşin Horen kızına
kimin ismini vermiş?" dedim
"Nereden bileyim?"
"Senin ismini vermiş anneanne; kızına Heranuş
adını koymuş." Birden yüzü aydınlandı, yüzüne
geniş bir gülümseme yayıldı ve, "Demek beni
unutmamışl…ar," dedi.
.
tamamını okumak için tıklayın
|
Yaşadığımız Vitrini Sorgulamak
Nurdan Gürbilek’in “Vitrinde Yaşamak” kitabı, yeni
bir kitap değil, ama bir kitapla okurun buluştuğu
her an gibi, yeni bir an... Gürbilek, bir söyleşide,
yazmanın ve okumanın arakesitinin ''... bir biçimde
o metne yakalanmanız '' dan geçtiğini belirtmiş.
“Vitrinde Yaşamak”, benim için böyle oldu.
.
tamamını okumak için tıklayın
|
A’dan X’ e
"Şu sıralar okuduğum bir kitap var.
Elimden bırakamıyorum derler ya, öyle değil. Tam
tersine çabucak bitmesin diye sıkça elimden
bıraktığım bir kitap; okuduklarım bir kez de içimden
geçsin diye durup beklediğim... “A’dan X’ e” yazılmış,
“John Berger Tarafından Kurtarılmış Mektuplar”.
.
tamamını okumak için tıklayın
|
CİHAT BURAK:
EY RESMİN VE RENKLERİN KORKUNÇ ÇOCUĞU!
İki yıl önceydi… Bir arkadaşım Modern Sanatlar
Müzesi’nde görülmeye değer bir sergiden söz edince
haberdar olmuştum Cihat Burak isminden. Sonrasında
sergiye gidip, tabloları, kuş evleri ve seramikleriyle
karşılaştığımda resme ilgim az olduğu halde serginin
müptelası olacağımı nereden bilebilirdim. Hikâyesine
yakınlaştıkça hayatına merak sardım.
.
tamamını okumak için tıklayın
|
MİNÖR TELÂŞ, YAŞSIZ VE TELÂŞSIZ DİL
Bazen yolda rastladığınız bir küçük ayrıntı heyecanınız
olur, bazen aldığınız bir kitap. Geçtiğimiz hafta boyunca
süren heyecanıma bir dergi sebep oldu. 2005 yılında
yayın hayatına başlayan Lacivert Öykü ve Şiir
Dergisi’ni o zamandan bu yana ilgiyle takip ediyorum.
Özellikle dosya konuları, dergiye ilgimi ayakta tutmayı başardı.
.
tamamını okumak için tıklayın
|
“BU MEKTUPLAR, ADETA BİR TÜTSÜ”
İçinde yaşadığımız şehir her adımda sarar bizi.
Hayatın keşmekeşinde boğulduğumuzda şehre
söyleniriz en çok. Güzellikte zirve yapan dokusuyla
karşılaştığımızdaysa, göğsümüzde nefes olur kokusu.
Hele bu şehir İstanbul’sa… Şiirlere, şarkılara; filmlere,
romanlara tema olmuş bir şehirse, elbette anlamak isteriz.
.
tamamını okumak için tıklayın
|
bir kitabın gözüne bakmak
2012’de yayımlanan “aşk dediğin haram olur” isimli
şiir kitabıyla ilgili şair sezai sarıoğlu şöyle söylemiş :
“şiir, şairin parmak izidir / ısrar ve inattır şiir / asi ve
aksi şairlerin alnına yazılan okurların da alnına
yazılmıştır / daha sık geçin alnımdan bu kadar yazı
alnıma az…” şiirlerin ömrünün tek baskı ile dahi
okuruna dokunmakta zorlandığı bir ülkede bir şiir
kitabının defalarca baskıya girip okurla karşılaşma
heyecanını hiç kaybetmemiş olması üstünden öyle
kolayca geçilecek bir konu değildir.
.
tamamını okumak için tıklayın
|
geç açılan düğüm
imgelerde yolculuk yapmayı severim. onların peşine
takılıp meraklı bir çocuk gibi iz sürmeyi bedenlerinde.
bugün düğümlerden gitti aklım. ve aklıma eski bir düş
düştü. düğüm denilince aklıma octavio paz geliyor
nedense. tomris uyar çevirisinden dilimize geçirilmiş
“çifte alev” kitabında okumuştum; o kitapta aşkı bir
düğüm olarak tarif ediyordu paz.
.
tamamını okumak için tıklayın
|
bir kitap gördüm; yolcuydu
“yol”, sözcüğü çok özel bir keşif aralığıdır benim
için. hayatı oradan da anlamlandırır, oradan da
okumaya çalışırım. anahtarımdır başıma gelenleri
çözmekte. gözlerimi içine alan paranteze denk
düşenleri içime aktarmakta anahtarımdır. içimi
dışıma taşırken uğradığım kavşaklar, atladığım
eşikler hep “yol” sözcüğü üzerinden kurularak
kendimi kendime ifade ederken hayat bulur.
.
tamamını okumak için tıklayın
|
şiir olan bir kadına
kendi sesleriyle konuşan insanları duymayı seviyorum…
baskın olan dilden kendini kurtarabilmiş, kendi sesinin
içsel estetiğini iyi yakalamış ve yansıtan insanların…
hangi dilden konuşurlarsa konuşsunlar, hangi taşı
sıksalar, bu dünyaya ait hangi sesi içlerine katsalar o
sesle kendince bütünleşen sesleri” diyerek bir süreç
başlatmıştım okumalarımda bundan kısa bir süre önce.
tamamını okumak için tıklayın
|
kadınlar ve günleri üzerinde kendimi
sıfıra çekip düşünürken…
belli bir isim verilmiş günler sadece o günlerde mi
önemlidir hayatımızda… akıp gidince zaman söz
edilemez mi bir daha o gün gelene değin o günün
içeriğinden. oysa özgürleşmekten söz edeceksek
içi ezberlenmiş kavramlarımızdan başlamalıyız;
tamamını okumak için tıklayın
|
yaşamı yeşertmek için bir tohum
bir sorum var öncelikle. hepimize derin bir sorum
var. kadın teması ile ilgili, kadınların kendi gücünü
keşfetmesi ve bu keşfin dünyayı nasıl derinden
değiştirebilme gücü olduğunu tema eden sayfalara
bakıyorum. belli sayıda kadının gerçekten ve
içtenlikle konuyu takip eden, detayları merak eden
ilgisi var ama genele bakıldığında bu sayılar çok az
ediyor toplamda.
tamamını okumak için tıklayın
|
saklı mektuplar
okuduğum andan beri sizle paylaşmak isteği kabardı
içimden hem nasıl nasılllll.. ama sonra bugün
paylaşmayım bu muhteşem yazıyı yarına kalsın
dedim bir an.. kendimce de haklı sebeplerim vardı..
ama sonra da dedim ki yok yok, belki yarın ölürüm.
gözüm açık gider geciktirirsem sizlere ulaştırmadan;
çorbada tuzum olmadan.
tamamını okumak için tıklayın
|
İyi oldum
Bu sayfalar Yasemin Conker'in "iyi oldum" isimli
kitabından... Bize hastalıklarından nasıl birer birer
iyi olduğunu anlatıyor. Anlaşılır yalın bir dille ve
samimi bir içtenlikle.
Kardeşimin çok uzun süredir
ısrarla tavsiye ettiği bir kitap. Basit bir yönteme
ihtiyacım vardı;
tamamını okumak için tıklayın
|
Leylim leylim leylim ve yine leylim demek hep...
Bilirsiniz Ahmed Arif'in büyük aşkı Leyla Erbil'e
yazdığı mektuplardan oluşuyor kitap. İkisinin de
hayatta olmadığı bir dönemde çıkmış edebiyat
dünyasında büyük ses getirmişti. Ben okumak
için almış fakat tamamlayamamıştım kitabı.
tamamını okumak için tıklayın
|
|