facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

bir kitabın gözüne bakmak

bir kitabın gözüne bakmak

bir kitabın gözüne bakmak

2012’de yayımlanan “aşk dediğin haram olur” isimli şiir kitabıyla ilgili şair sezai sarıoğlu şöyle söylemiş : “şiir, şairin parmak izidir / ısrar ve inattır şiir / asi ve aksi şairlerin alnına yazılan okurların da alnına yazılmıştır / daha sık geçin alnımdan bu kadar yazı alnıma az…” şiirlerin ömrünün tek baskı ile dahi okuruna dokunmakta zorlandığı bir ülkede bir şiir kitabının defalarca baskıya girip okurla karşılaşma heyecanını hiç kaybetmemiş olması üstünden öyle kolayca geçilecek bir konu değildir. altında yatan çok fazla emek, yeniden yeniden kendini üretim vardır… çoğaltım vardır, merak ve heves vardır… şair bu süreçlerin tümünü “rağmen” sözcüğü ile açıklar. meraklısı iz sürsün isterim bu sözcüğün peşinden… çünkü ancak hazır verilmeyen kıymetlerin izini kendimiz sürüp bakabildiğimizde gerçekten içimize değer manâlar… aynı “aşk dediğin haram olur” kitabında anlamların tek tek bezendiği gibi.

anadolu kültüründe bilirsiniz ateşe su dökmek ayıptır. ateşe su dökmeme inceliğinde akarken sivas’ta hâlâ içimizde yanan ateşe neden bir türlü su dökülemediğini, suyun neden hâlâ geciktiğini, geciktirildiğini sorgulayan şiirler desem ben önden sadece… geçmişin ışığında bugünle “sevişirken önce bir mânâyı tamir edip, sonra su terazisinde ateş’i tartan” şiirler desem…

su’yu güzellemek kolaydır. suya övgüler düzmek… suya hakkını teslim ederken kirlerimizle barışan, barıştıran şiirler… kirini yine kirine teslim eden, huydaki kiri rüya kiriyle yıkayan, bitmez bir hevesle suyun kire, kirin suya seslendiği; suyun ateşe, ateşin küle, külün güle dönüşüp durduğu diyalektik şiirler, desem.

en az suyu sevdiğimiz kadar ateşi, ateşi sevdiğimiz kadar suyu, suyu sevdiğimiz kadar kiri de sevmemizi sağlayan kirelektik şiirler, desem ben sadece önden, devamını siz tamamlasanız. ya da ben bir şiir yazsam sadece belki;

aşk dediğin haram olan şiirler
hem çok tanıdık gelmişti hem de çok yeni
rengini tadıyordu henüz, mavisi kırmızısı yoktu
derdini söylüyordu hem hiç söylenmeyeni
üstü örtük olanı, ateşi cız olanı
içimizde gürül gürül aktığı halde
sesi cılız olanı söylüyordu

sağ yaramızda sol yanımızı gösteriyordu
sol yanımızda dağ olanı
devrim diyordu bolca, devlet diyordu
anlıyordum otoriteyle derdi var şiirlerin
haramla, helâlle bir hayli derdi…

anahtar deliğinden nefesimize
nefesimizden iliğimize kemiğimize sinmiş
sesimizdeki korkularla derdi var
dille derdi vardı en çok bu şiirlerin

kuyunun dibindeki ışığı saran
kestane sevap akışlı
soru cevap şiirlerdi hepsi de iyi geldi
hoş geldi sefa geldi
müjdeli geldi haramtaşkir dizeler okuruna
geçmişten bugüne uçuştu durur mu zihnim

haram deyince, din deyince
yasak tutup içinden aşk deyince şair
hayyam geldi elbet aklıma
seninle içtiğim şarap helâldir
sensiz içtiğim su bile haram, demişti

ateşle suyu evlendiren guevedo geldi sonra
içiçe geçmiş iki özgür düğümdür aşk diyen octavioların paz’ı
bir günah işledim zevkle dolu bir günah, diye haykıran
füruğ unutulur mu…

brecht geldi bir de
savaşsız sömürüsüz bir dünya düşleyen
erkeklikten kadınlığa bilinçten ruha
aynamızı tersyüz eden örümcek kadının öpücüğü…

döndüm, haram dizeleri tekrar okudum
hem kol kolaydı hepsiyle
hem hiç biriyle akraba değildi dili
her şeyi birbiri içinde karıyordu
haramı kirle yıkıyor
kiri dilinin altına koyduğu taşlarla ovuyordu

ağaç olmak heveskârı kâğıtlar, tabusuz tapusuz bir aşk
bir annenin kuş kanadında berceste renklerle salınışı
sözcükleri deliğinden çıkarıp delirtmekse şiir
değil sözcükler harflerin dahi
yeni manâlarla nasıl durulduğunu buldum bu dizelerde

içinde nar bereketi olan bir aşk
arkamdan elmalar iter diyen bir heves
ancak gören gözlerin yakalayacağı bir gizli tarih
annelere çocuklarından, dağlara dilden giden bir merak
çırağın ustaya ustanın çırağa dönüşüp durduğu heveskâr diyalektik…
keşke aşkları âşıklara öptürmeseydik diyen çapraz ironi
keşke devrimi devlete öptürmeseydik diyen bir özeleştiri buldum içinde

derdini su vakti ummana dökmüş şiirler
dilinde, can yücel’den ödünç alıp söylersem
aleyhistan’da yeni bir lehçe buldum…

aynur uluç