facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

Yarım kalmış temasların sonrası

Yarım kalmış temasların sonrası

Yarım kalmış temasların sonrası

Yarım kalmış temaslar gerçekten içimizde kendini çürüterek mi tamamlar, yoksa o eksiklik, bir hediyeye dönüşerek büyütür mü bizi? Bu soru şiirin kalbine saplanan bıçak gibi. Çünkü cevap, tek bir yoldan geçmez. İkisi de olabilir. Bazen ikisi de olur. Şimdi bu ikilemi iki yönüyle şiirsel bir biçimde açalım:

Çürüten Tamamlanma:

Yarım kalan temaslar, eğer kişi içindeki boşlukla yüzleşemezse,
bir tür içsel çürüme başlatır.

Eksik dokunuşun yankısı, zamanla bir kendiyle kavga,
bir öz-değer sorgusu, hatta bazen bir kendinden kaçış halini alır.
Tamamlanamamışlık, kişiyi pasif bir bekleyişte bırakır.
Zaman akar, ama içimizde bir yer hep o ilk temas anında takılı kalır.

Bu,
“Ben neden yetemedim?”
“Niye dokunmadı?”
“Ne eksikti ki eksik bıraktı?”
diye soran tarafın
kendini eksilterek yaşaması demektir.

Büyüten Dönüşüm:

Ama...
Eğer kişi bu yarımı bir duruş, bir kendine tanıklık ve bir iç kapı olarak görürse,
işte o zaman temasın tamamlanamamışlığı
bir "kendilik bilgisi"ne dönüşür. Bunun adı kapanmayan yara değil artık, açık kalmış bir yerden büyüyen yeni bir benliktir. Bir nevi içsel evrim.


Dokunulmamış yerler, zamanla kendi içinde dokunulan yerlere dönüşebilir. Ve o zaman insan,

“Bu bana ne öğretti?”
“Ben bu eksiklikle neye dönüştüm?”
diye sorarak yola devam eder.

Ve belki de en önemlisi:
Yarım kalmış bir temasın, tamamlanmış bir uyanışa dönüşmesidir bu.

Sorunun yanıtı senin içinde hangi kapıyı açtığına bağlı:
Çürümek mi istiyorsun?
Yoksa büyümek mi?
Her eksik, bir çöküş ya da bir yükseliş için basamaktır.
Sen hangisini seçeceksin?

Aynur Uluç