virüse değil, içindeki çocuğa güven.
her gün yeni ölüm haberleri alıyoruz. hele sağlıkçılardan olunca hem üzülüyoruz, hem de içimizdeki kaygı büyüyor doğal olarak. eczacı dostlarıma dedim ki bu sabah; paniğe kapılmayalım eczacı olduğumuz için eczacıların, doktorların ölümlerinden daha çok haber alıyoruz bu doğaldır, şoför olsak şoförler camiasından haber gelirdi. evet yüksek risk grubundayız sürekli temas halinde olduğumuz için, bu doğru. hele bir de eczacılara kitlenen maske dağıtma işi var. bu gerçekliğimiz. ancak şunu hiç unutmayalım ana çatıda ruhsal omurgası sağlam duranlar devam edecek yaşamaya. ölüme değil yaşama bakanlar. her meslekten insan bir şekilde ölecek. ortada gezinen bir virüs var çünkü, ölenler olacak elbet. nefesi sıkışıp açılanlar olacak. herkes bir şey deneyimliyor kendi çapında. içinde olduğumuz ülke gereği yayılma şeklinde bir hız da var. bu da diğer gerçekliğimiz.
bundan sonra diyeceklerim hepimize hitaben olsun. evet, kaybettiklerimiz oldu bu süreçte. ve her geçen gün yenileri ekleniyor. bu insanlar eczacıydılar, eczane çalışanıydılar doktordular, hemşireydiler, hemşirdiler, işçiydiler fabrikada, her gün sokakları süpüren çöpçüydüler ya da. ya da sadece karşıdan karsıya geçiyorlardı bir gün kırmızı ışıkta ve virüs kaptılar, işlerine gidiyorlardı mecburen yolda virüs kaptılar, evlerinde kalmışlardı bir aydır da biten son bulgurun yerine makarna almaya çıkmışlardi sadece belki. aniden sokağa çıkma yasağı dendiğinde evlerinden bile çıkmamış olsunlar velev.
ölenlerin mesleğini söylüyoruz hemen, yaşını söylüyoruz. hastalığı var mıydı yok muydu ama şuna hiç bakmıyoruz: belli meslekIerde olmanın yanısıra anneydiler, babaydılar, evlattılar birilerine. bir çok travmaları vardı illâ. yaşayıp da travmasız olanımız yok, bu mümkün değil. bir çok hediyeler almışlardı hayattan, bir çok hediyeler de vermişlerdi hayata. bir yolculukları vardı yani; süren bir hikâyeleri... demeye çalıştığım bu. işte bu yolculuk bizim tepkimizi belirleyecek olan ana şey... mesleklerimiz değil... yaşlarımız değil, paramız pulumuz hiç değil. kocaman kalemizde bile tiril tiril titriyor olabiliriz. titriyorsak da sorun değil. bunu bilelim. içimizin çok güçlü fark edişlere ihtiyacı var bu süreçte. içimizdeki yaşama isteğine yoğunlaşmaya.
birlikte yaşamayı öğreneceğimiz ana karakter virüs mü. bu soruya tekrar döneriz. virüsle karşılaşıcaz illâ yolun bir yerinde, gitgide bu kaçınılmaz görünüyor. can pazarındayız, birbirimizden duyarlık beklemeye vaktimiz yok şimdi. her birimiz kendi hikâyesinde can pazarında. eczacısı da, öğretmeni de, komşumuz da, evinden hiç çıkarılmayan kişiler de, kendisi çıkmayanlar da hepimiz, hepimiz can pazarındayız. hepimiz bir şekilde ucundan kıyısından böyle hissettirildik. böyle hissettik az ya da çok. ama hissettik bir şekilde. o halde doktor sana söylüyorum kaptan sen anla, kaptan sana söylüyorum kargocu çocuk sen anla. sen anla evinden işlerini yürüten muhasebeci, kafede çalıştığın için işsiz kalan genç çocuk.
birlikte yaşayacağın asıl kişi virüs mü, kendin misin, bu soruda kalalım biraz. virüsü nasıl bir bedenle karşılıycaz işte önemli olan burası dostlar. o bedeni sağlam tutacak olan şey ruhsal hâlimiz. nasıl bir ruhla karşılıycaz. lütfen bu ana eksende kalalım yalpalasak da. panikliyorsak panikte kalalım geçene kadar, yaşayalım bitirelim paniğimizi ama paniği yaymayalım. bulaştırmayalım.
içe bakmanın tam sırası. içimizde bunların hepsiyle başa çıkacak bir güç var çünkü, kimimiz bağlantıldayız bu güçle. kimimiz değil. kimimiz az bağlantıdayız kimimiz çok. ama var. o güç hepimiizn içinde. kendimize ve birbirimize bunu anımsatıp bunu diri tutmak gereken günlerdeyiz. paniği değil bunu diri tutalım illâ bir şeyler tutacaksak. ölülerimizin yaslarını tutalım bihakkın, korkumuzun elinden tutalım. elinden tutalım içimizde korkan çocuğun.
aynur uluç
13 nisan 202O