facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

vakıf çağın ile doğaçlama bir sohbet

vakıf çağın ile kaybetmek üzere olduğumuz şefkat duygusu üzerine doğaçlama bir sohbet

vakıf çağın ile kaybetmek üzere olduğumuz şefkat duygusu üzerine doğaçlama bir sohbet



Vakıf: nasılsın?

Aynur: zor geçiyor bu günler… ama bunlardan konuşmayalım.. olur mu, içimin nefese ihtiyacı var. konulardan biraz uzaklaşmaya... sorman iyi geldi ama… sorman…sormuş olman… bazen anlatmak iyi gelir, bazen anlatmamak.

Vakıf: tamam, konuşmayalım.

Aynur: sen ne güzel anlıyorsun hemen hâlden. ilgi demek hakikaten ilgidir. ihtiyaç neyse ona yönelebilmek.. yoksa elbet insan birbirinden uzak ve ayrı kalabilir dönemsel olarak, zamansal olarak:)

Vakıf: yalnızlık kıymetlidir.

Aynur: minik bir köpeğin bacaklarını ve kuyruğunu kestiler ya.. dünyada ne kadar sevgisizlik ve şefkatsizlik olduğu üzerine bir şeyler yazdım sayfamda.. içimi döktüm diyelim.. herkes insan olmak bitti laflarını yumurtluyor durmadan.. oysa o minik köpeği iyileştirmek için, yaşamını sürdürebilsin, travmasını kolay atlatabilsin diye canla başla çalışan insanlar da vardı. doktorların tavrı çok önemliydi.. yapılana ve ölümüne böyle içten üzülen ne çok insan oldu, düşünsene. ama kötülüğü lanetlemek kolayımıza geliyor. insan şöyle, insan böyle demek işin kolayı, bu güzel insanları insandan saymayacak mıyız meselâ. .dünyayı daha yaşanılır bir yer yapmak için biz ne yapıyoruz, buna bakmak yerine söylenmeyi mi tercih edeceğiz habire olan bitene. hangisi daha kolay, hangisi daha zor. peki hangisi işlevli, hangisi değil. asıl soru şu: gerçek şefkati ne zaman anımsayacağız... kötülük dilini çoğaltmaya değil, sevgisizliğe merhem olacak olan şefkat dilini...

Vakıf: şefkati nasıl tarif etmek lazım sence?

Aynur: tanımına hiç kafa yormadım bugüne dek.. bildiğim bir şey ama dile dökünce sanki sığlaşacak sözcüklerden öte bir şey diyerek başlayabilirim sanki.. bir kere sahici bir şey… öyle numaradan değil. dostlar alışverişte görsün diye hiç değil… içten gelen bir enerji…

Vakıf: 'arapça şfḳ kökünden gelen şafḳat شفقة "acıma, merhamet, kayırma" sözcüğünden alıntıdır."

Aynur: kavramsal bir şey değil yani… yok böyle bir şey değil benim hissettiğim. yanlış tanım bence bu. eksik dediğim yer tam da buydu. dile dökülünce anlamı direk gidiyor belki de gitmez…. belki yeniden tarif etmeli; bu tariflerden kurtarmak için şefkati.

Vakıf: seninki belki hayatın tüm alanları ile bir bütünlük sağlama işi

Aynur: belki… çünkü bütün zaten her şey birbiriyle sadece bu bağı hissetmek yeterli gelebilir. o zaman sesimize yansır, dokunmanın tonuna..

Vakıf: bence şefkat çok dar bir alan. çok rasyonel…

Aynur: bence insanlar hâllerini anlatmak için söze başvurmaya başladıkça sığlaşmışlar da.. hem kolaylaştırmış hayatı dil, hem sığlaştırmış. çünkü sözü esas kabul etmeye başlamışlar. ve sözlerin sahibi olmuş. mülkiyetler oluşmuş yani. ne dediğin önemli olmaya başlamış nasıl dediğinden çok.

Vakıf: bence insan ancak rasyonel olmayan ile hayatı çoğaltır.

Aynur: rasyonel filan ben anlamıyorum… teknik tabirlerle konuşamıyorum ben. önüme duvar çıkmış gibi oluyor vakıf.

Vakıf: denir ki herkes bir dil konuşur. o dil hiç bir yerden öğrenilemez. akılcıl demek rasyonel.

Aynur: tasniflemeklerden hoşlanmıyorum belki de. bu rasyonel, bu değil. neye göre diye çalışmaya başlıyor zihnim hemen.

Vakıf: yani

Aynur: işte tek başına akılla çözmeyiz ki bir çok şeyi. aklı bu kadar yücelttik önceleri, sonra duyguyu yücelttik. ikisi de yük olabiliyor bazen.. düşünsene akıl dediğimiz şey kaç katmandan oluşuyor.

Vakıf: 2x2=4 gibi

Aynur: yani öğrendiğimiz biçimlerle öğrenme biçimlerimizin sorun çıkardığı şeyleri çözemiyoruz işte… bu sayı düzleminde evet.. 4 ediyor. başka bir sayı düzleminde o kadar emin değilim sanki.

Vakıf: evet, bence tüm öğrendiklerimizi unutmadan insan bir yere varamaz.

Aynur: akılla kavrama biçimimizle dediğim şeyi anlayamayız da, anlatamam da… göğüste genişleyen bir nefesle anlatabilirim belki. içimize iyi gelen ve gelmeyen şeylerle…duygunun bile yük olduğu bir düzlemden söz ediyorum.

Vakıf: evet. insan hiç bir şeyi aklı ile hissetmez.

Aynur: artıdan ve eksiden yapılan sevgisizlik kadar sevginin ihtiyaçlısının da yük olduğu bir düzlemden. yalınlıktan söz ediyorum. işte o yalınlığa ulaşabilirsek eğer, duyacağımız şefkatten söz ediyorum sanki ben.. acıma filan yok içinde. acıma yüktür. duyana da, acınana da.. ortada yük olmayan bir yerdeki şefkatten.. bak sana nasıl da katkı sağlıyorum demeyen. öte yandan, katkı alıyorum ama bu katkıda eziliyorum da demeyen bir bağ. zorunlu olmayan…

Vakıf: sende bu konularda bir doluluk var, bence seyahat etmek lazım bu doluluk ile. fikirlerin seyahati tabii.

Aynur: fikirlerin diyorsun hâlâ. fikir akıldır.

Vakıf: fikir yerine başka kelime lazım.

Aynur: evet ama belki de lazım değildir. tanımlayıp sıkıştırmamak için… belki sadece “seyahat etmek” diyebiliriz.

Vakıf: katkı sağlamak mümkün mü sence?

Aynur: zorunlu değilsen mümkün olabilir.

Vakıf: bu daha çok ötekine bağlı değil mi?

Aynur: her şey olur zaten derler ya "su akar yolunu bulur". bazen katkı sağlamak için yırtınmak da saygısızlık olabilir. anlatmak meselâ… ısrarla öğretmek istemek.

Vakıf: evet anlatım olur.

Aynur: çok ince ama kocaman bir ayar var orada.. hayatın her alanında çok ince ayarlar var..

Vakıf: öğretmek istemek da bence bir tür ukalalık var.

Aynur: bazen sadece sarılmak gereklidir. geçti demek.. hah onu diyorum, saygısızlık var ve de kibir...

Vakıf: "0 bilmiyor ben ona öğretirim" gibi.

Aynur: ve kimliğini tamamlayamamak da var. zamanla öğrenmek istemeyene, ya da o anda öğrenmek istemeyene de öğretmek istemeye dönüşüyor iş maalesef. öğrenmek isteyene seve seve öğretilir elbette. öğrenmek istemeyi talep ettiği zaman. öğrenmek istediği kadarı ve de. kendisini tamamlayamayan insanlar böyle şeylere, yani önemli insan olmaya ihtiyaç duyuyor, bildiğini göstermeye…

Vakıf: öğrenmek isteyen bizden bağımsız öğrenir.

Aynur: hepimiz varlığımızı hissetmek isteriz. bu var oluşla ilgili. önemli kişi olmak istemek aynı şey değil

Vakıf: bizim öğretmek için "yırtınmamıza" gerek yok.

Aynur: hah. evet.. o öğrenir zaten, senden sorduğu için anlatabilirsin de bildiğin kadarını. bak bunlar mutlak doğru diye kakmadan başına. sıkılırsa gidebilir… gitsin ne güzel… farkında demektir kendinin.

Vakıf: ben hipotez demiştim buna

Aynur: hipotez?

Vakıf: evet. mutlak doğru olarak başa kakmamak.

Aynur: bilgi bazen de pis bir şey olabiliyor. elimizi kolumuzu bağlıyor. birbirini tutmayan bilgiler arasında bocalıyoruz.. şefkatten yola çıkmıştık ya. nasıl olduğumuzu sordun ya. anlatmama bile gerek yok noktası oluştu o anda... ilgilendildiğimi, merak edildiğimi hissettim; bu kafi..

Vakıf: hipotezde bilgi kirlenmesi de var.

Aynur: işte o bilgi sahibi olmak bazen vara yoka o bilgi ile temaslanmayı zorunlu kılarmış gibi o kişiler ondan ibaret oluyorlar. “öğreten adam ve oğlu” karikatürleri vardı leman dergisi’nde. öyle oluyor işte o hâller. iyilikle başlıyor; dünyaya iyilik bağışlama rolü giyinerek hep.

Vakıf: bilgi bizi mütehassıs ederse bu fena olur.

Aynur: )))) güzel dedin oni… sarılmanın nasıl şifalandırıcı bir şey olduğundan uzaklaştı insanlık.. daha, çok hasta oluruz biz

Vakıf: evet, sarılmak sadece erotize edilmiş hâli ile var şimdi.

Aynur: seni seviyorum demenin tek bir çeşidi var ve de.. kadınla erkek arasındaysa hele. oysa şifanın bence cinsle de ilgisi var.. hele dişil hal şifalandırıcıdır daha çok. karşı cinslerin birbirine akabilmesi hayatı rahatlatır illâ birlikte olmaları gerekmiyor. doğal bir şekilde kendi cinsinin farkında oluş hâlinden söz ediyorum. enerjinin de birbirine aktığı doğal olarak…

Vakıf: "yanımda olsaydı sarılırdık" tan emin olmak bile şifa verir.

Aynur: kesinlikle… duygusu geçer çünkü. bu kadar basit işte mesele.

Vakıf: cinsellik ve cinsiyet çok önemli tabii. ben kadına sarılınca bu benim için daha kıymetli, sağaltıcı…

Aynur: cinsellik çok engellenmiş konuların başında olduğu için öküzün damda unutulan büyüğü pozisyonunda. bir şeyin ucundan tutup çözebilsek hepsi çözülecek sanki. hepsi birbirine bağlı dediğim yer buraya da dahil elbette. kadına sarılmak herkese daha iyi gelir. dişil enerjinin şifalandırıcı yapısından kaynaklanıyor bu. bana da kadına sarılmak iyi gelir ))) sarar çünkü harbiden..

Vakıf: evet

Aynur: tutuşu, dokunuşu, kendine çekişi canlıdır. canlı enerji insanı yeniden canlandırır; ağırlaşmış da olsan..

Vakıf: ben sarılınca aklıma onunla cinsel ilişkiye girmek gelmiyor. yani başka bir şey bu.

Aynur: gelmez. o başka bir enerji alış veriş biçimi... bak, aynı anda dedik:)

Vakıf: ama bu daima ikircikli haller yaratıyor insanlarda.

Aynur: neyin ne olduğuna takılıyorlar vakıf, nasıl olduğuna değil. söze kıymet verme gibi bu da biçime kıymet verme. hâli görmemeye yol açıyor..söze halden çok kıymet verme diyelim eksik oldu.

Vakıf: söz kıymetlidir bence. ama aynı sözden söz etmiyoruz.

Aynur: hâlin kendisini sadece tanımlanmış formattan yola çıkarak anlama çabasına girmek, yolu tıkıyor başka bileşenleri görmüyorsun o zaman. sarıldık bitti. tanım kaça giriyordu hımmmm, tanım 335, tamam anlaşıldı diyen robotlara dönüyoruz. o yüzden açtım söz çok kıymetlidir çünkü sözlerle de bir enerji akıtırsın. demin örnek verdin ya, “yanımda olsan sarılırdım” cümlesi sözcüklerden oluşuyor ama geçen bir enerjisi var. bize etki eden o enerjidir sözcükler değil…

Vakıf: mesela bizim ilişkimiz sözdür. sözcük ayrı

Aynur: evet bizim ilişkilenme şeklimizde söz çok başat bence de… söz ve sözcük ayrılığı da dahil..

Vakıf: ilişkinin kendisi söz bence. yani söylenen cümleler değil… kelam.. konu… ne demek lazım bilmiyorum.

Aynur : gülümse. bir şey demek gerekmiyor.

16 haziran 2018