yazar yazma eyleminde bulunan kişi demek, çizer çizme eylemine yaşamında yer ayıran, çizen... ama toplumsal yaşamda bu mekanizma payelendirme olarak işletildiğinden bu yana, birilerinin bu payeyi vermeye ya da vermemeye başlamasına dönüşmüş. hâl böyle olunca şişik egolar da, sönük egolar da bu aralıkta kendine yer buluyor büyük fotoğrafta. o zaman üreticiliğe başlamak da zorlaşıyor, başlamışsan sürdürmek de. ya kişi kendi kendine benim haddime mi diyor üretmek, ya da biraz kıpırdanacak gibi olursa başkaları söylüyor bunu ona. oysa had sınırdır, sınırın olduğu yerde yaratıcılık nasıl olsun.
işte bu karmaşık kavşakta şöyle bir durup kendi kendime dedim ki; dünyanın nasıl kenarı yoksa düşlerimin de yok ama kapısı var. ben kapısının da olmadığı günlerin düşüyle yazabilirim. içim böyle bir cesaretlendi ya bir gece yarısı bileğimde simurg'tan bir tüy buldum sanki. her şey öylecene başladı, ya da hep vardı da öyle çıktı yüzeye. yol görünür olmuştu bir kere, gerisi çorap söküğü gibi geldi. yolun şiir olduğunu anladığımda bir adım büyüdüm. şiirin yol olduğunu anladığımda bir adım daha. ama yolu değil ayaklarımı sevmem gerektiğini anladığımda adımlarım büyüdü. ellerim çizer, dillerim söyler oldu. kâh bedenim konuştu dilim sustu sizinle, kâh dilim durdu sesim düştü şiire. ne nerede bitiyor nerede başlıyordu önemsizleşti. yeri geldi çizdim, yeri geldi yazdım. yeri geldi anlattım, yeri geldi sadece baktım ve geçtim yoldan. elimden geldiğince tek bir yerde toplayım dedim bu siteyi açtım. işte benim birbirinin içinde doğan ve serpilen üretimlerim… aynur uluç |