Tarihten bugüne...
Size hep hastalıklardan söz ediyorum. Yok demodeks, yok mantar, saça giren kıran, yüzde patlayan akne. İşimiz gücümüz, dilimiz rozase de rozase.
Ben eczane hâllerimizi de anlatmayı ve paylaşmayı seviyorum. Çünkü fark ediyorum ki günbegün bir kültürün içinde yaşıyor ve yeniyi inşa edecek olan kültürü kuruyoruz bir yandan. Bir kültür kuruyorsak her eczacı da isterim ki kendi hikayesini anlatsın. Heybeye katsın. Burası madem ki benim sayfam ben bir ucundan başlayım anlatmaya.
Bulvar Eczanesi, İstanbul'un Aksaray ilçesinde 1954'te açıldığında İstanbul tarihindeki seksenüçüncü eczane olarak hizmete başlamış. Başlamış diyorum çünkü ben bu tarihten 10 yıl sonra dünyaya geleceğim daha. Annemin karnında yumurta bile değilim henüz o tarihte.
Bugün binlerce eczanesi olan dünya devi bir şehrin tarihinde 83. olmak çok önemli bir tecrübe naklini ve zeminini sağladı bana. 1995' te Bulvar Eczanesi'ni devir aldığımda kendi yaşımdan 10 yaş büyük bir eczaneye adım atmıştım. Ve oradaki bunca büyük tecrübeyi, bilgiyi, kültürü, arşivi özetle tüm birikmişliği bünyeme katarken o ana kadar kendi biriktirdiklerimi de belli ki bu köklü yapı ile harmanlayacak, ben katacaktım. Benim için her şey hem çok yeniydi, hem de kadim bilgilerin ışıkları ile doluydu her yer. Dolaplarından içi tiryak dolu şişelerine, kırmızı majistral etiketlerinden birikmiş reçete kayıt defterlerine kadar her yer keşfedilmeyi bekliyordu tarafımdan.
Ben o zamana kadarki meslek hayatımda fabrika eczacılığı yaptığım için üretimden geliyordum zaten. Orada tonlarla, kilogramlarla ifade edilen üretimler yapmaktı işim. Tecrübem büyüktü yani üretim ve kalite kontrol açısından meslek geçmişimde. GMP diye adlandırılan iyi üretim koşullarının sorumluluğunu taşımak ve her safhada kurmaktan geliyordum.
Bulvar Eczanesi ise İstanbul"un ilk eczanelerinden olmakla kalmıyor, ağırlıklı olarak majistral alanında çalışan ve bu alanda hayli ün yapmış çok önemli sayılı eczanelerdendi. Bende deseniz gençlik vardı serde, güzellik ve enerji. Elimde modern maddeler, kadim hammaddeler, eski formüller, yeni formüller... Benim gibi meraklı ve çalışkan bir bünye için ne müthiş bir bileşke demiştim o geçiş kavşağında.
O günden bu yana ne çok şey değişti ve gelişti parmaklarımda. Ne çok fikir, ne çok düşünce geçti şu elektrik sayacı gibi durmadan işleyen beyinden. Ne çok doktorla ne çok konuşma ve fikir-bilgi alışverişi bunca uzun yıl. Birbiri üstüne binen binlerce emek, binlerce gözlem, binlerce hasta ve hastalık deneyimi.
Ve geldik bugüne... Artık yeni yerleşim yeri izmir'in Seferihisarı. Eczanemi buraya taşıyalı aylar oluyor ancak hem bunca gecmişi sırtımda taşıyıp hem de muhit açısından bakıldığında yeni bir eczane olmanın garip tınısını yaşıyorum.
Buradaki halk için bakıldığında aa siz yeni mi açtınız oluyor bu kapıdan girene, ya da aa İstanbul'daki Bulvar mısınız cidden. İnanılır gibi değil oluyor durum. Bense her farklı ve hatta birbirine zıt farkındalıkları dahi aynı anda fark edebilen bir bünye olarak, bütün bu detayları içiçe ve birlikte ve aynı anda duyumsuyorum. Çok yeni ve çok eski olmayı aynı bünyede temsil ediyor gibiyim sanki bedenen ve ruhen.
İmgelem dünyamdaki duygumsa şöyle. Renkli bir köprü kurdum hayatımda ve şimdi üstünde yürüyorum. Etrafa bakıyorum bu köprüde bir yandan. Kendimin de içinde yer aldığı fotoğraflara içerden ve dışardan aynı anda bakıyorum sanki ve tertemiz havayı ciğerlerime çekiyorum.
Ne diyebilirim, yolculuk devam ediyor; nasıl derler yarına Allah kerim, bugünlük hayattayım şükürler olsun...
Ecz. Aynur Uluç
04 01 2024