Sumru Yavrucuk'un "Shirley" isimli oyununu içtenlikle tavsiye ederim.
Her kadının izlemesi gerek, ama her erkeğin de... Kadının kendini bulması, aslında erkekler için de gerekli ki bir bütün olarak sağlıklı "biz"i kurabilsinler. Bezgin bir şekilde sürüklenerek geçirilecek bir mecburi hizmet gibi olmaktan kurtarılınca hayat, keyifli ve fark edilir, öyle olunca hissedilir öyle olunca değişebilir olsun. Ve çekici olsun elbette. Varlığını fark etmek ilk adım, ikinci adımsa cinsel varlığını fark etmek. Cinsel kimliğine sahip çıkmak. Bu kopuşu koparıp adım adım varlığına sahip çıkışa giden yol mizahi de aslında. O bilemediğin yolda giderken her ayrıntının korkuları, kaygıları, ama öte yandan gençlikte zaten vardı biliyordun, hatta yapıyordun, atlıyordun o ikinci katın penceresindene yapılan bilinçli vurgu. Yani fark etmen gerekeni uzakta araman gerekmediği, zaten içinde olanı fark ettiğin her ayrıntının yaratacağı şaşkınlıkların acıklı olabildiği kadar komik de olarak algılanabilir şeyler olduğu.
Shirley'de işte bu komik pencereden bakarak işlemeyi seçmişler. Bu seçim, sadece sahnede seyirciyi güldürmekle kalmıyor, aynı zamanda için için tüm bu dönüşümlerin keyifli bir macera da olabileceğine ilişkin bir umut yaratıyor. Bu umutsa özündeki kimliği ve hayatın içindeki keyifli ve daha da önemlisi huzurlu hâlin hevesini yaratıyor seyircide. Bu heves içinizde varsa da yeniden ateşliyor.
Oyun çok eğlenceli ve komik. Önemli ve ciddi bir temayı eğlenceli bir şekilde işliyor olması önemli. Sadece koca değil çocukların da nasıl bir kilit yaratıp kadını gönüllü koşturucuya dönüştürdüğü de ihmal edilmemiş konu işlenirken. Bu senin hikayen derken göndermesi.açık olmasın diye kahramanın adı selöa değil shirley. Bizde kadının kendini bulması zor mesela İngiltetere'de olmak vardı denmesin diye Shirley İngiltere'den Türkiye'ye geliyor. Senaryo çok başarılı. Sumru Yavrucuk çok çok başarılı. Müzikler güzel, dekorlar ve kostümler çok güzel. Hatta oyunla ilgili görsellere baktığımda her oyunda başka kıyafetler seçilmiş olduğunu gördüm ve bu fikir acaip çarpıcı geldi. Shirley'nin saçları kimi oyunda koyu, kimi oyunda sarı . Kimi oyunda arkadan bağlanmış, kimi oyunda salınmış, giysiler deseniz aynı konseptte, ama farklı. Belki oyuncunun dizi.trafiğine uyumunda meccuriyetten çımmıştır bu geteklilik diye düşündüm önce ama amaç o değil. Bir bütün olarak konuya uzaktan baktığımızda Shirley bir kişinin değil, bi çok kadının hikâyesi demenin görsel olarak da ifadesi bu değişen giysiler.
Bu açıdan da çok başarılı buldum düşünceyi. Üzerinde ince ince düşünülmüş, kurulmuş, senaryosu oluituruşmuş bir oyun,, interaktif değil yani kurgu; hikâye kendi çizgisinde akıyor ama interaktif olduğu duygusunu yaşatıyor insana Oyuna aktif olarak hiç dahil olmasanız da dahilmişsiniz duygusunu yaşatıyor Sumru Yavrucuk.
Bi kere arada yaptığı yabancılaştırma ögeleri ile aniden Sumru olarak bi söz ediyor. O mahsuscuktan Shirley karakterini canlandırıyormuş da Sumru Yavrucuk dahil hep birlikte de olanı biteni seyrediyormuşuz duygusunu geçiriyor bu hâl. Açık hava tiyatrosunda olduğumuz için sahneden öylesine geçiveren kediye hep birlikte gülüyoruz meselâ. Bi an için oyundan çıkıp Sumru da gülüyor ve o oyuncu biz seyirci rolünde hep birlikte Shirley' nin hikâyesini izliyormuşuz gibi oluyor.
Oyuna çok şık ve sevimli bir ambians katan bir kişi daha var. Selmin Artemiz oyun boyunca yer yer elinde gitarıyla müzikleriyle eşlik ediyor. Ve oyunun epik kurgusunun teminatı gibi orada sahne kenarında süren varlığı. O aralarda hem seyircinin algısı dinleniyor, hoş bir müzikle şarkı sözleri ile oyunda o andaki mesajı yakalamaya çalışıyor hem de bu minik molalar oyuncuya bi sonraki sahne için hazırlanma şansı veriyor. Bu da çok iyi düşünülmüş bir ivme oyun için.
Arada dekorun birebir kuruluşunu izlemek de ayrı bir keyifti. Bu işin ne kadar emek gerektirdiğini ve o sahnede tam bir Bodrum yaratmayı nasıl hedeflediklerini anlattı. Dekorlar genelde karanlıkta ve çabucacık değiştirilir. Hayır birebir izledik ve bu çok kıymetli bir durumdu. Oyunun işleniş örgüsüne de birebir uyan bir tutumdu. Bu hazırlıklar perde çekilip bizden gizli yapılsa yatattığı ince tını birden bozulurdu. Ki açık hava anfi tiyatroda elbette perde yok ama demeye çalıştığım bu değil, olsaydı dahi kullanılmayacaktı belli ki.
İyi ki gitmişim diyeceğimi bilerek gitmiştim oyunu izlemeye. İçeriği bilmemekle birlikte benim gibi gece gündüz işlere ve evdeki rolüme gömülmekten hayatı kaçıran bir kadının kulağına kadar bile gelmişti methi. İyi ki gitmişim diyerek evime döndüm.
İyi ki yazıyorum diyerek yazıyorum yorumumu şu an da. İyi ki... İyi ki...
Aynur Uluç