facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

sevmek, kendisini özgürleştirebilince sevmektir

sevmek, kendisini özgürleştirebilince sevmektir.

sevmek, kendisini özgürleştirebilince sevmektir. evet, böyle demiştik bir sohbetimizde canım mehtap'la... şimdi size sevmeklerden, birbirine değmeklerden söz edeceğim biraz; ama önce bir çıtlatayım, fotoğrafı tıklayıp geçmeyin hemen ve sen ne diyorsun nasıl geçmeyelim bu ne uzun yazı bunu kim okur deyip somurtmayın da hemen öyle.. şu an hemen okumanız şart mı bakayım, bir çentik atın aklınıza; bir hedefiniz olsun ilk fırsatta gelmek için bir hevesiniz... birisi dolu dolu bir şey anlatmış bu az şey midir.

ve duyumsayın; yaşadığınız gün içinizden geçeni duyumsamak istediğiniz gündür çünkü... duyumsayabiliyorsanız o gün gerçekten yaşanmıştır. ve kötü olmaya hazırsanız kötü, güzel hissetmeye hazırsanız güzel olursunuz ya, izin verin yazdıklarım geçsin sizin de içinizden...

işte mehtap'la yaptığımız o güzel sohbette sözü edilen bir yazı vardı. canım mehtap öyle güzel anlatmış ki tanışmamızı. ben aynen bir çocuk gibi baktım okurken. her cümlesinde içim kocaman bir merak ve çiçekli bir bahçe haline gelerek baktım.. bana yazılmış bir mektup değil okuyacağınız; kendisindeki aynur'u anlatmış. ama aynur bir sembol olsun gözünüzde öyle okuyun.

kişilere bağlı okumayın yani mektubu. bir kadın bir kadına, bir insan bir insana nerden nasıl değer. varın öyle okuyun, değerli olma hissinizi keşfedecek gibi bir merakla okuyun derim. kadın kadının kurdu olmak zorunda değil, kocaman kucağı, kocaman neşesi de olabilir. buna heves eden kadınların bahçesinde gezinmeyi bilen baylara da elbet kocaman yerimiz var:)

sözü daha fazla uzatmayım; canım mehtapımın yazısı şöyle:

"Değerli hissetmek diye bir şey var. Bir müzik dinlerken yaşarsınız bunu bir şiir okurken, bir resme bakarken, bir insanla konuşurken ve dinlerken. Nedir değer: Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık kıymet...

Hepimizin hayatına iyi ya da kötü /olumlu ya da olumsuz mutlaka değenler olmuştur. Olumlu her değiş insanı daha üretken daha pozitif daha enerji dolu bir hâle sokuyor . Olumsuz değmeler ise eğer çok üzerinde duruyor ve takıntı haline getiriyor iseniz sizi dibe doğru çekiyor. Her dibe çekişler silikleşmenize hatta ve hatta insanlardan uzaklaşıp yalnızlaşmanıza neden oluyor.

Hayatınıza olumlu yönde değenlerle ilişki kurmak ve geliştirmek sizi de farkında bile olmadan daha güzel bir dünyaya götürüyor. Mavi bir pencere açılıyor adeta gökyüzüne.

2018'in aralık ayında çok sevdiğim ve sosyal medyadan tanıdığım hatta ve hatta cd’sini aldığım Armağan Uludağ ile Aynur Uluç sahne alacaklar ve “ya göz kırparsak” sloganı ile o gece insanlara ulaşacaklardı. Söz vermiştim ve oraya gidecektim. Büyük bir zorlukla iki saat erken izin almama rağmen trafik yoğunluğundan çok istediğim saatte oraya ulaşamasam da sahne almadan önce Sevgili Armağan ile sarılmayı başarmıştık. Sanki biz yıllardır tanışıyorduk. Öyle içten ve öyle samimi bir gülümseme ve sarılma. Birçok şiir dinletisi ve müzik harmanlamasına katıldım aslında. Çok da severim şiiri ve müziği… Program başladı tesadüf eseri en önde dinleme ve izleme şansım oldu. O günden hemen aklımda kalan sözler Armağan Uludağ’ın “Kocaman adamlar incinir çarçabuk, masallar ister çocuksu kadınlar" cümlesiydi. Büyümek”ti sanırım şarkının ismi.. Ne derin anlam yüklü dizeler... Bir roman yazılacak kadar hem de… bu şarkı bana anında bulaştı. Hem de çocukça bir gülümseme bile fırlattım Armağan’a; göremedi belki de o karanlıkta ama ben gördüm ulaştığını… İşte bu da bir değerdi.

Sonra bir kadın, beyazlar içinde gülen yüz ve gözleri ile o karanlıkta bir anda parlayan bir yıldız gibi oracıkta ayakta duruyor ve bir şeyler söylüyordu. Evet evet bir şiir okuyordu hem de Nazım’dan ve ezbere okuyordu.. Ne diyordu o şiir:

"Su basında durmuşuz,
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.

Su basında durmuşuz,
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim, bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana, bir de kediye.

Su basında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, bir de günesin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.

Su basında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, günesin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.

Su basında durmuşuz.
Önce kedi gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak;
sonra o da gidecek...

Su basında durmuşuz.
Su serin,
Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.
Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze..."

Bir yandan şirin güzelliği, bir yandan şiiri okuyanın beden dilini mükemmel kullanışı ve ses tonu beni büyüledi desem abartı olmaz. Ses ve şiir bütünleşmiş ve sahnede duran o güzel kadına benim yüreğimle birlikte sanki ses olup ulaşmıştı. Kendimi tam da burada değerli hissetmiştim işte. Değerdi bu.. Seyirciye dolu dolu ulaşmaktı. İyi ki geldik dedim arkadaşıma. İyi ki dinledim bu şiiri bu sesten ve ben iyi ki buradayım.

Hayallerimizden kendimize dair hayallerimizden bahsetti. Buradan ayrıldığınızda evlerinize gittiğinizde kendinize dair hayallerinizi düşünün dedi.. Çok önemli bir çağrıydı bu aslında. Ancak ben bunu eve geldiğimde biraz düşününce daha iyi anladım.

Hayaller; bizi yaşatandır, tek başına. hani bazen gitmek vardır aklımızda. uzaklarda bir hayal seçip dalarız içine. Hiç sormadan, sorgulamadan. İnsanı bağlayan da asıl böyle hayallerdir. Yoksa niye yaşasın insan. Tüm sevdiklerinin ve tüm güzelliğinin gideceği bir dünyada. Tüm insanların bir parça kötü olduğunu ve o kötülükle eninde sonunda karşı karşıya geleceğini bile bile üstelik. Niye yaşasın insan, hayalleri yoksa. Aynur Uluç bana tam da burada hayallerimin tam da içine dokunmuştu. Hayallerini sorgular mı insan sorgularmış onu anladım. Ve o gün bu gündür ben hayallerim Aynur Armağan ve birkaç kadın arkadaş daha Hatice, Senem, Kardelen Ayşe gibi güzel kadınlar ile bir cadı organizasyonuna doğru yol almaya başladık. Hazır yol demişken yoldan da bahsetti o gece.. Ve ben “Az gittim çok döndüm” kitabını okuyunca (kitabı o gece imzalatmadan almıştım) Bu arada çok önemsemedim illâ imzalanmasını. Zaten onu yazmak, bir emek ve bir imzadır benim için. O kitabı okurken o yolda buldum kendimi. Hayatın bir yolculuk olduğunu daha iyi kavradığım gibi gittiğim her yolda neden anılar biriktirip yazmamışım diye öz eleştiri bile yapmıştım kendime.. Ama geç değildi hiçbir şey için.. Sonrasında çok şey paylaştık. İyi ki de paylaştık ve paylaşmaya da devam edeceğiz.. Paylaştıkça çoğalmaya başladığımızı hissettim. Sosyal medya da takip etmeye başladık birbirimizi okudukça çoğalan çoğaldıkça bulaşan bir hal aldık. Güzel bulaşmalar tabi bunlar.

Karakalem çalışmalarım benim çok azdır. Zaman sorunlarım nedeni ile pekte eserim yoktur bu konuda. Çok sevdiklerimin resimlerini yapmak dışında çok da kalemi elime almadım. Çok yetenekli değilim çok eksiklerim var.. Şimdi o eksikleri tamamlamak için çareler ve zaman yaratıyorum (hani zamanım yoktu benim ) renkli resimlere bir yönelişim oldu şimdi onlara çalışıyorum. Aslında yapı olarak üretkenim ama demek ki ruh halimi uyandıracak biri gerekiyormuş. Yargılamadan oldukça yumuşak geçişler ile birinin benim içimde ki ruhu renklendirmesi gerekiyormuş.

Evet sevgili Aynur Uluç’a ne kadar teşekkür etsem az aslında. Aynur'un da içinde yer aldığı Çakıl Taşları grubu'nun gösterisine gidip gitmemekte tereddütlerim var. Orada ne hâle bürünürüm diye korkuyorum kendimden. Sonra tutabilene aşk olsun beni...

Evet ne diyorduk; değerli hissetmek. Bir sanatçıda olması gereken şey tam da budur işte. Okuyucusuna, izleyicisine, dinleyicisine değerli olduğunu hissettirmek. Bu çok önemli bir dokunuştur. Resimleri, yazıları, şiirleri ile birilerine dokunabilmek bir sanatçı için en önemli şeydir bence. Acıya bile tatlılıkla dokundunuz mu hiç? Ne çok eksiğiz aslında böyle böyle tamamlanıp böyle böyle çoğalıp böyle böyle daha güçlü daha özgür bir dünya yaratacağız…

Bana kendimi değerli hissettiren ve bu anlamda mütevaziliği ve dostluğu ile hep yanımda hissettiğim güzel insanlardan biri oldu Aynur Uluç… İyi ki tanıdım dedim defalarca.. İyi ki.. Ve dedim ki Armağan sen, sen gibi güzel insanlara bulaştırdın beni sende iyi ki varsın iyi ki…"
*
*
bu yazıyı şubat ayında yazmış canım mehtapım... o günden sonra neler neler paylaştık kendisiyle... ne zaman canım yansa koştuğum isimlerden oldu. ne zaman içimde güller açsa goncalarıma bak goncalarıma diye koşarak içinde kabardığım bir bahçe...

çünkü birbirinin içine bakmayı bilen ve bunu cesaretle taşıyan kadınlardanız biz. canımızın yanmasını kıymet bilen kadınlardan... çünkü biliyoruz ki ağlamamız sahi olunca gülmemiz de olacak. biliyoruz ki vedamız sahi, kavuşmalarımız sahi bizim.. özlemlerimiz sahi. savruluyorsak savruluyoruz bihakkın, topluyorsak hakikaten topluyoruz kendimizi. o yüzden toparlanmalarımız da seri olabiliyor. kaosların içinden yenilenmeyi yaratmayı da biliyoruz bu çok net. işte insanın can diyebileceği dostları olmalı.. her zaman bu kadar güzel buluşmaz birbirine akan iki yürek. değer demiş sevgili mehtap.

işte bu kadar güzel varlığın yüreğime değdi. şimdi mersin'e gidiyorsun. ama inan hiç ayrılıyormuşuz, uzaklaşıyormuşuz gibi hissetmiyorum. insanın diğerini hayatında var hissetmesi kilometrelerin mesafesine değil, dildeki mesafeye bağlıdır çünkü. canım arkadaşım kıymetlim benim. kocaman sarılıyorum; bu güzel yazıyı bugün tekrar karşıma çıkaran face'e de şükürler olsun.

arada mehtabımla konuştum ya sizi unutuverdim sanmayın sevgili dostlar. bu hız çağında bir yazının burasına kadar geldinizse kocaman sarılıyorum her birinize... ve diyorum ki ne güzelsiniz... anlamaya okumaya yaşamaya dair hevesiniz hiç tükenmesin.

aynur uluç