facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

sevgili adnan genç'le...

sevgili adnan genç'le...

sevgili adnan genç'le...özellikle hoşumuza gitmişti fotoğrafta hemen üstümüzde yer alan objeler.. hatta o sebeple oraya oturmuştuk o gün. ve anı da kalsın deyince baya bir beklemiştik bizi o kalabalıkta birisi uygun olup gelsin de çeksin diye. nasıl da sıkı sıkı tembihlemiştik fotoğrafı çekene..

ayhan şanlı mıydı anımsayamadım şimdi gelip de çeken... o değilse de gönlüm o olsun istiyor, bu da benim duyguma dair... yukarısı da görünüyor mu, diye sormuş ve fotoğrafın ardından pek kıkırdamıştık yaramaz çocuklar gibi; testiler de fotoğrafta görünüyor değil mi.. görünsün ama bak.

her ay tüm müdavimleri olarak aksatmadan buluştuğumuz "nehirmuhabbetler" hatırası olarak çekilmek istemiştik bu pozu. artık sadece ben hatırlıyorum. şimdi açıp yeniden baktım; sadece mekânı düşünüyor ya o an insan. o an'ı düşünüyor. mekâna dair objelere kendini de çiziyor bir an için fotoğraf çekilirken.. sanki hep yaşarmışız gibi sonsuz.. sanki hep gülermişiz gibi şakalara. o an öyle geliyor...

aynı zamanda insanın birbirine bıraktığı da bir hatıra imiş. erken gidenin geride kalana ve hatta tüm geride kalanlara bıraktığı bir hatıra. hani nazım'ın şiiri var ya ben sık okurum; " masalların masalı".

"önce kedi gidecek" der..

"kaybolcak suda sureti. /sonra ben gideceğim /kaybolcak suda suretim. /sonra çınar gidecek /kaybolcak suda sureti / sonra su gidecek /güneş kalıcak. / sonra o da gidecek".

o kadar çok insan; o kadar çok çınar, kedi ve su gitti ki şu kısacık ömrümde.. kendimi nihayet o da gidecek olan güneş gibi hissettim bu ölümle sanki.. bu ölümle "kalem yazmaya yarar. yazıyorsa kalemdir" diyerek bizi hem güldüren hem düşündüren yaşlı amcayı anlatan adnan'ı yazıyorum. artık kalemlerin bile mertliği bozuldu. tuşlar yazıyor ışıklı ekranlarda; kalem sembolik bir ifade oldu.

hayat bir gün sembolik bir ifade oluveriyor aniden böyle... toprak övünsün, ışıklar yoldaşı olsun, ışık içinde uyusun, yok çiçekler çelenk örsün başucunda, deyiveriyor dostlar. her insana ayrı bir kelâm bile düşmüyor sanki yolun sonunda... herkes sanki afili bir cümle kurmanın peşinde. kimsecikleri artık bir "üzüldüm" kesmiyor.. ve o en havalı cümleyi bulmanın sabunu avuçlarında bulunduğu yerden fırlıyor hemen buldum, buldum, buldum.. ve o bulduğu cümle her an her ölümde artık cebinde. kimsenin mi ruhuna ölümler dokunmuyor. insanın ölesi olsa geri kaçar vallahi. beylik cümleler mi düşecek ardımdan diye... bana sakın böyle şeyler yapmayın dostlar... ne olur gidenlerin ardından bir anınızı anlatın bir duygunuzu paylaşın varsa. size yakınsa bunu anlatın. değilse yalandan yere üzülmüş gibi de yapmayın. ölüm değmeyince yaşam da kalbimize değmiyor sanki... dilimize değmiyor.

birebir tanıyanlar bakıyorum bu usulen cümleleri kuranlar. işte bana dokunan şey o. benden çok çok fazla samimiyeti, yakınlığı, onunla bir şeyler paylaşmışlığı olanlar bunlar. ne yapayım susamıyorum; bir şeyin usulen yapıldığını görmek dokunuyor kalbime. hele bu ölümse. giden için değil inanın yine kalanların yaşadığı naylonluk için üzülüyorum. ne oldu bize diyorum böyle zamanlarda; gidene mi, içine düşülen naylonluğa mı üzüleyim şaşırıyorum. bu dünyadan gitmeyi bile bu dünyanın sembolleri ile anlıyor, anıyor, anlatıyoruz... bu dünyanın kendimize dair kaygıları ile. ölümle bile bir durmuyoruz sanki. bir irkilmiyoruz. gidenin bizde bıraktığı duyguya dönüp de bakmıyoruz. kalanların acısına bir bakmıyoruz. usulen baş sağlığı diliyor, cenazelerde iş konuşuyoruz.

her şey çok garip göründü birden gözüme. bizi internet mi bu hâle getirdi acaba dedim. tabii ki değil. yıllar önce intihar etmiş bir arkadaşın cenazesinde isyan etmiştim o zaman internet filan yoktu. ama toplumda gevşeme başlamışmış demek ki... intihar ki geride kalan herkese bir sorumluluk bırakır. yine aynı şekilde eltimin cenazesinde öylece bir kenarda durup kendi dünyalarında kalan kişileri anımsıyorum. onu tanımıyorlardı ama bizim acımıza ortak olmak için gelmişlerdi meselâ… bizim acımız onların göğsünü titretir diye sanıyor insan. bunu bölüşebiliriz sanıyor işte.

cenaze sahipleri her şeyi fark ediyor dostlar; hiç boş yere kafası dumanlıdır görmez filan demeyin. kabak gibi görülüyor her şey ve acıtıyor... çünkü ölüm sonrası buna dayanmak, kalanlar için zor. sorular sorular... sorular hiç durmuyor kafamda. ama korkarım aslında herkes her şeyi ve her yanıtı gayet iyi biliyor. biliyor da bilmiyor yani... anlayacağınız durum hepten vahim.

en son görüştüğümüzde hayli çökmüştü adnan. hastaneden çıkıp gelmişti o etkinliğe, etkilenmiştim. ama ben yine de onu hep bu fotoğraftaki hâli ile anımsamak ve öyle uğurlamak istiyorum. bu da benim bencilliğim olsun.

sevgili aksi, şakabaz nüktedan adam... güle güle git gittiğin yere, desem bu da çok trajikomik. burdan bakınca hayli ironik bir söz oyunu sadece. yine bu dünyaya ait betimlemeler...

nereye, nasıl gidiliyor çünkü hiç bilmiyorum, gidenler hiç dönmüyor yalnız; bunu çok iyi biliyorum. içimde bir şeyler daha eksildi bunu biliyorum. toplu fotoğraflardan bir bir eksiliyoruz.

ve sevgili adnan artık tüm bu sözleri duyamayacak bir yerde. tüm bu karmaşa ona uzak artık. o yüzden isteyen istediği gibi ışık döşeyebilir yola... bir anlamda madem ölüm kalanlar için. ben de kendim için mi yazıyorum acaba...

aynur uluç
18 mayıs 2021
not: fotoğraf, 24 şubat 2012 'ye ait
livane/ kadıköy- istanbul