saklı mektuplar
okuduğum andan beri sizle paylaşmak isteği kabardı içimden hem nasıl nasılllll.. ama sonra bugün paylaşmayım bu muhteşem yazıyı yarına kalsın dedim bir an.. kendimce de haklı sebeplerim vardı.. ama sonra da dedim ki yok yok, belki yarın ölürüm. gözüm açık gider geciktirirsem sizlere ulaştırmadan; çorbada tuzum olmadan.. hayat böyle planlanabilir bir şey değil aynur, dedim.. hiç bir gerekçe beklemek ve bekletmek için yeterince geçerli bir sebep değil.
mektup nedir, deseler ahh derim. bir yutkunurum sonra.. belki hemen de konuşamam; öyle özeldir mektuplar benim için. insanın aynasıdır, derler. ayna ne ki rüyaları gibidir mektuplar. orada başka bir yazma biçimi vardır. kabuğun değil, özün konuşur mektuplarda. için akar. sansürü yoktur; samimi ve artık durdurulamaz şekilde taşan mektupların... hele ve hele ki saklanmışlarsa..
benim yazma sebebimdir mektuplar. mektup yazarak yazmaya başlamıştır pek çok yazar da.. mektup yazıyor olduğumu hissederim şiir de yazsam, yazı da derim bana yazmayı soranlara.. ama canan kadar güzel anlatabilir miydim bilmiyorum. anlatabildim mi hiç bu kadar güzel mektup felsefesini..
gel de okuma bu özel yazıyı ey gelip geçen yolcu. gel de bu hulasa bir tablet gibi duran yazıyı gönlünün en derin yerine koyma okuduğunda. ben sözü iyisi mi; canan kayışlı'ya bırakıyorum. öyle ama öyle derinden anlatmış ki, buyrun efendim:
"İlkokul zamanlarında günlük tutmaya başladım. Yıllarca sürdü bu. Yazdıklarım birikti, anılar gibi, seneler gibi, at(a)madım onları; bir ceza, bir ödül, bir yük, bir nefes gibi taşıdım onlarca defteri. Sonra sonra oldu, hayat yoğun bir şekilde kendini hatırlatınca sırtımda günlüklere yer kalmadı ve bir gün hepsini yok ettim. Pişman da olmadım. Gazabımdan birkaçı saklanıp kurtulmuş, onlar bir köşede arada göz kırpıyorlar bana.
Kitap çıkarmak gibi bir fikrim hiç olmadı demeyeceğim, o günlükleri kitaplaştırmak istiyordum; Çöplük adlı bir kitap okumuştum günlüklerden oluşan, yazarı Caroline Maria de Jesus'tu, özenmiştim belki, neden olmasın diyerek,; on yaşındaydım o zamanlar, ne kadar çok on yıl beklemişim. Beni yazma konusunda yüreklendiren dostlarım olmasaydı eğer, sanırım buna hiç cüret edemezdim.
"Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır"
Yarım kalmamak çabam benim yazma eylemim. Yarım ve eksik olduğumu bilerek tamamlanma, tamamlama çabam belki de, hem de mümkün olmadığını bilerek. Ama karıncanın dediği gibi : ''varamasam da yolunda ölürüm''.
Üşüyordum kaleme (klavyeye) sarıldım. "Acıdan geçmeyen insan eksiktir" diyerek acılara, hayal kırıklıklarına ve kedere teslim olmamak için, biriken ve dökülen duygularım, sözlerim yazdıklarım.
Söylediklerim ve yaptıklarım benim, benim aynam... Dilimden dökülenler yüreğimde olanlar.. Yüreğimde olanlar, ruhumdan gelenler...Ruhumdan gelenler ise biriktirdiklerim, değiştirdiklerim, değiştiremediklerim, bildiklerim, bilmediklerim, kaydettiklerim..Hepsi ben, hepsi benden bir parça, hepsi benden çok parça..
Ama sadece ben yokum cümlelerimde. Ben yaşadığım toplumun, arkadaşlarımın, dostlarımın, gördüklerimin, birçok sözün, sesin ve duygunun da emanetçisiyim, herkes gibi, herkes kadar.
Mektup yazmayı hep çok sevdim. Sanırım her mektup bir ayrılıkla başlıyordu.*
Uzakları yakın etmek için yazdım önce, biriken duyguları iletmek için, konuşmak için, söylemek için, anlatmak için, anlaşılmak için hep mektup yazdım. Telefonla konuşmaktansa yazarak konuşmayı tercih ettim. Belki de ulaşamadığıma ulaşmaktı mektup yazmak, bir hayale inanıp o hayali büyütmekti, boğazımdaki düğümleri çözme hevesiydi, duygularımı yazarak bir sandığa kilitleme ihtiyacı, kendime itirafım, yazarak silme isteği ya da yazarak gerçekleştirme duasıydı; mektup yazmak belki de kanırttıkça yaraları şifalandırmaktı, belki de bir yaraya saplanıp kalmaktı, kendimi aramak ve bulmaktı. Yüreğime sığmayıp, dilimden dökülen kelimeleri toplamaktı, kendime sadık olmaktı."
Ve şiir ve aşk çarpsın ki ben kendime ihanet etmedim.
saklı mektuplar
canan kayışlı
adalya edebiyat 80 sayfa