ruhum bir deli fişek
"senin ruhun debisi yüksek bir nehir. bir yer gelir şelaleye dönüşürsün" demiş canım nilgün aras. suyun o şelaleye dönüşmesine galiba bi tık kaldı sadece.
şiirden girelim peki şimdi. o pek kutsal şiirden. o da nasibini alsın garibim. şairimsiler pek bi önemser şiir kavramını.
şiirler hep önce sezer, dil sonra gelir. ba ba ba böyle deyince çok bi havalı oldu.. değil mi. şair burada ne demek istemiş olabilir.
ama aynı cümleyi ya şöyle dersem; zurna zırt dediği yere gelince ancak direk konuşabiliyor insan, daha öncesinde su katılmamış bir korkak olduğu için meramını ancak şiirlerle sızdırabiliyor.. cılız bir şekilde ses veren bir "ben aslında buyum" deme çabası.
bu şiire saklama işine şair tabi ki bi kılıf buluyor. bi kutsal buluyor yani tabii bi gizem filan katıyor işe. yok efendim sır diyor, şiir diyor edebiyat diyor.. bir havalar veriyor yani kendince, korkağım ben diyemiyor da. işte ne diyelim amiyane tabirle edebiyat yapıyor işte.))))
nerden mi biliyorum aynı boklu sulardan ben de geçtim. ama şimdi zurnanın zırt deliğinde olduğum için diyorum ki;
korkaktım ben. hem de su katılmamış korkak. bir de salak üstüne üstlük. kendimi değil sevdiklerimi üzmemek için saklandım şiirlere.
o yüzden şiir yazıyordum aynı diğer korkaklar gibi.. ama onlar neden korkuyorlar orasını bilemem.
kabileden atılırsak aç kalırım korkusu belki. hayatta kalma dürtüsü yani. taa bin yıllık kodlar işliyor dile kolay...
çok mu zor peki bu oyunu bozmak. şiirin de dibine kadar yolu var edebiyatta deyivermek mesela.
hiiiiiç ayırmıyorum. severim bi yandan ama şunu da rahatça söyleyebilirim. yazdığım kitapların da edebiyatın dibine kadar yolu var. hem de en dibine kadar. yak bunları diyen kafkayı anlıyorum.
"tekrar çal sam" diyen o kadını da
aynur uluç
not: lütfen bana şiir aslında şunu da anlatır sadece kendinin derdi değildir; carttır curttur diye argümanla gelmeyin. hepsini yaladım yuttum ben, geçtim o yollardan da. bu yazıda ne demek istediğimi hepiniz de bal gibi anladınız..