facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

mektup sabahı

mektup sabahı

mektup sabahı

bu sabah güne mektup yazarak başladım. sevgili arkadaşım mustafa sütlaş’ın biamag’ta yayımlanmış yazısı düşünce günüme ben de hesaplamadan kitaplamadan kendimi mustafa’ya mektup yazar buldum. sonra düşündüm ki bu mektubu bir tek onun okuması olmaz. yaptığı işteki güzellik paylaşılmayı çoğalmayı hak ediyor... buyrun siz bir yandan okuyun ben bir yandan. bakalım ne yazmışım:

sevgili mustafa;

yazını; bülent uluer ile yaptığın sanal söyleşini okudum şimdi.

güzel fikir... sanal bir söyleşi oluşturmak .... ve bunu dile getirerek ifade etmek. oradan kurmak... kendini de katman. gençliğin ve oradan duyguların . o duyguların şimdiye etkisi ve şimdiki duyguların... söyleşiye sanal demişsin ama yazıya girişteki paylaşımların aranızda geçen konuşmanın duygu olarak sende sahi olduğunu aktarıyor bize. hep bir özel şey yapıyorsun mustafa, yazılarında hem samimi hem söyleşi kültürüne yeni bir şey katacak ya da söyleşi sözcüğünün içini bihakkın özümsenmiş ayrıntılarıyla yürütecek bir şey... yapılan söyleşi mi röportaj mı soruları düşüyor aklıma. bu da sana yakışıyor... ya da sana bu yakışıyor demeli. soruları vermek değil sızdırmak... soruya özendirmek.... yazıları küçük harflerle okumak hoşuma gidiyor bunu da yeniden keşfettim sanki sayfanı okurken... sadece büyük harf iktidarından kurtarmak bakımından değil işi. ( ara not olsun bu da... )

dilin güzel olmuş girişte. sezai'nin aralarda ortaya çıkması ve bir kaç damıtık cümle ile usulca girip usulca çıkması bence çok şık olmuş. epik tiyatrodaki anlatıcı ama akıştaki varlığını konuşmadığı zamanki dahi varlığını sürekli hissettiren bir anlatıcı ögesi gibi. sanırım kitapta da öyle.. sanırım diyorum henüz okuyamadım ben kitabı. bilge bir yerden konuşulup orada; akış içinde o noktalarda bir düğüm açımı işlevi görmüş sezai'den alıntıların.. hep sinemadan tiyatrodan örnek veriyorum ama aklım öyle çalıştı.. hani filmlerde az görünen ama akılda kalan özel sahnelerin yarattığı etki gibi olmuş bu ayarda yapılınca. sezai’nin "kurutma kâğıdı" kitabı ile bize geçirdiği etki ile çok paralel bir etki bu. hem de bülent'le -sanal- söyleşirken senin kitabın yazarını çok şık bir şekilde unutmadığını daha da ötesi onun rolünün öneminin temelde bir yerden farkındalığını ve o farkındalığı direk söylemek yerine daha da etkili olmasını sağlayacak bir yöntemle yani bunu sızdıracak bir şekilde ifade ediş biçimin... ve alıntılarda sezai'nin adını alıntı finallerine değil girişlerine koyman onun da konuşmaya katılmış olduğu şeklinde yansımış bize. ama ayrı bir yerden... hem orada olduğu hem olmadığı etkisi yaratmış... yakın bir uzaklık, uzak bir yakınlık mesafesi ayarı.. minik bir ayrıntı denilebilir buna.. ama etkisi oluyor okurda. belli ki bu ayrıntı düşünülmüş tarafından:)

bülent'e sormak için seçtiğin sorular akışı güzel oluşturmuş... bize kendisini nakletme imkanını yakalamış olmuş yönergenle... söyleşinin sanal olduğunu söylemene rağmen sahne ve o kurgu içinde teşekkür etme inceliğin finalde...

evet uzun süre olmuştu mustafa; sen biamag'ta yazmayalı... oluşum sürecine, yıllara yayılan emeğine yakın tanık olduğum bu kitapla olması ayrıca sevindirdi beni... benim yazdıklarım da bir kitap hakkında yazılan yazı hakkında yazı gibi oldu kendiliğinden. olsun... çoğalmaklar iyidir.. sevgimle...

aynur