masters of sex..
bu kadar işin gücün arasında evde olamadığım, olduğumda başımdan aşkın haller içinde olduğum halde her bulduğum fırsatta başına koşa koşa gittiğim bir dizi var. araya günler de girse kopmadan izliyorum. 3. sezondayım şimdi. buraya kadar gelmeyi de başardım. 1960'ların sonuna doğru yapılan çok büyük bir araştırma var insan cinselliğini anlamak üzerine bir çok test yapılıyor gözlem yapılıyor. insanlar sevişirken veya mastürbasyon yaparken izleniyor notlar alınıyor veriler toplanıyor. ve devrim yaratacak sonuçlar elde ediyorlar. bugün kadın cinselliğinin de biraz olsun farkındaysak, freud'un dedikleri tartışılabilir de olduysa bu çiftin sayesinde. bilimsel yazılarda rastlamışsınızdır adlarına: masters and johnsons..
bu ikili önce kendi aralarında bir iktidar savaşı yaşıyorlar aslında. iktidar savaşı da demeyelim de.. erkeğin titrinden ve konumundan da aldığı güçle ve tabii ki erkek oluşundan da güç alarak hükmü... kadının ben de burdayım deyişleri ile başlıyor ilk sezon tam da olacağı ön görüleceği gibi.
beni çarpan çok cümle biriktirdim diziden. tavsiye ederim. son derece enteresan bir dizi. gerçekten yaşamış olmaları da ayrı bir tat veriyor
yıllarca ama yılarca uğraşıyorlar. ve yaptıkları çalışmanın kitabı yayınlanıyor sonunda.
bir vitrinin camında kitap..
john masters, virginia johnson'a diyor ki;
-bu kitap senin virginia, yarısını senden, yarısını benden almış. işte şurada..
bu sahneyi izlerken neden ağladım bilmiyorum. şu anda yazarken de ağlıyorum. öyle titretiyor kalbimi işte bu sahne.. öyle duygularım taşıyor sığmıyorlar içime.. ve hikâyede gelinen nokta. bu cümledeki asalet. tam bir nereden nereye hâli.
birde kendimi mustafa sedat'la yazdığımız ortak kitapla da hayal ediyorum ben bu cümleyle.. işin bu yanı da var benim için. gerek ortak proje olması gerekse sekse dair de temaları cesurca işlemeye çalıştığımız için hayatı incelerken. sekssiz bir hayatı anlama biçimi olur mu. düşünsenize en gizlediğimiz yerin kapağını açmadan anlamak mümkün mü içimizde yüzen boşlukları.
hayalimde sedat bana diyor ki; bak aynur bu kitap senin. yarısını senden yarısını benden almış. işte şurada.. ve bu nasıl doğru bir cümle. iliklerime kadar hissediyorum. hayal ediyorum; ortak serimizin hiç değilse ilk kitabı çıkmış, okurlarla buluşmuş.
bugüne kadar iki kitap çıkardım, onlar da bendim. belki kimselerin olamadığı kadar şeffaftım oralarda da.. şiirde şeffaflık zordur yapısı gereği ama az gidip çok dönerken bendim tam da.. belki % 2 lik bir pay vardır; bilemem yine de.. hani eliniz bir yere dokununca bir minik pürtük hisseder ya yüzeyde mikron düzeyinde bile olsa işte öyle bir şey. ama dengenizde hissedişi zedeler bu tek pürtük …..
küçük deyip geçmeyin çok önemlidir. dünyayı sarsan bütün corona virüslerin toplamı 1 grammış; toplamışlar hepsinin ağırlığını.. düşünsenize hacimdeki ebatı ve etki alanı ebadını.. böyle bir şey belki de hissettiğim. meselâ birisi bir şey demiştir; bir cümleyi değiştirmişimdir. birisi beğensin diye bir cümle eklemişimdir gereksiz yere. işte onu bilir ya için.. öyle minik pürtükler söz ettiğim.. yoksa o iki kitap da benim nasıl değerlim..
buradan sözünü etmeye çalıştığım şey şu açıdan farklı.. ilk defa tam kendimin kitabı çıkacak gibi hissediyorum o yüzden bu kez.. sedat'la bu ortak çalışmada tam tamına kendimim. ne içerden birisi etki edebildi oradaki sesime, ne de okurların olası algı kafesi etki edebilecek.. buna en çok partnerimin bana güven veren, kendim olmama olanak veren sesi sebep oldu tabii ki. içinde birlikte yolculuk etmeklerimiz sebep oldu.
her halim var orada. . ağlayan gülen.. çırpınan, anlamak için didik didik eden, bir tersinden bir düzünden giden aynur... her hâlim. ve özel partnerimin de tam kendisi olduğu gerçeği. yoksa kolay ı bir değil iki değil kitaplar serisi hazırlamak.
ah bir hazır edebilsek de çıksa.. göreceksiniz bu kadar eşit olur denklik.. bu kadar ne ileri geçer birisi, ne geride kalır. bu kadar ama bu kadar uyum olur iki kişi arasında. taslaklar üzerinde çalışıyorum bugünlerde ve tekrar tekrar görüyorum yazışmalarda. sizler de görün istiyorum artık bir an ve bir an önce...içim öylesi bir kabarıyor.
aynur uluç