masalın dibinde hatcamın elleri
latin amerikalı tarihçi yazar eduardo galeano, gençlik döneminde bir barda imrenerek izlediği bateriste "nasıl bu kadar güzel çalabiliyorsunuz" diye sorduğunda şu yanıtı alır:
-evlat ben sadece ellerim kaşındığında bageti elime alırım.
bu yanıt beni çarpmıştı k dergisi'nde okuduğumda.. adeta başım dönmüştü çünkü ben de öyleydim. bana şu konu hakkında yaz derlerse içim patlıyordu. zor durumda hissediyordum kendimi. ben öyle yazamıyordum. ve sanki isteyeni kırıcam diye de nasıl söyleyeceğimin derdine düşüyordum.. şimdi halâ öyledir. eh sen de yazarsın artık kitabım hakkında der birisi, ya da yaptığım çalışmayı konseri yaz derler, hasbelkader yazıyor olan bir tanıdıkları olması sanki onların hizmetinde kullanılabilir bir hakmış gibi. aa bir de işi siyaseten üste vardıranlar vardır.. dudaklarını büzerek gözlerini kısarak şöyle derler.. filanca konu hakkında neden yazmıyorsun, oysa çok önemli.. böyle diyerek gizliden suçlama getirenler bile olur. yazdığın çizdiğin her şey o kadar da önemli değil bak asıl bunu yapmıyorsan gizli cümlesi de vardır bu cümlede. yani devlet olmak birbirine... bu ülkede bu hep vardır. hep yapmadığın kısmı gösterip kendi egolarını okşamak isteyenler hep vardır..
ben sizin dediğiniz konularda, yazacaksam da sizin dediğiniz zamanlarda yazamıyorum ve dahi çizemiyorum. hani beni çiz hevesiniz kabarıyor ya, ne olacak canım çiziktir diyorsunuz..ben öyle çizemiyorum. daha da önemlisi asla o şekilde üretmek istemem. istemiyorum. bakın açıkça söyleyeyim sadece elim kaşındığında bageti elime alabilirim. ve hangi konuda kaşınıyorsa o an... elleri biliyor insanın ne yapması gerektiğini. tek yapılması gereken ona hükmetmek değil onu keyifle seyretmek gerektiğini bilmek... sevildikçe şımaracağını, şımardıkça daha da çılgın üretebileceğini bilmek ve bunu istemek. gönülden istemek hem de...
ama ben bunları anlatmayacaktım ki asıl. hatice'yi anlatacaktım size. onu birileri çok ama çok anlatmalı. ne kadar anlatsan bitirilemeyecek insanlar vardır ya... sürekli bir şey daha yapar ve yok artık dersin. ondan bile beklemezsin yani o kadar kısa sürede, o kadar seri ama bir o kadar her birisi ayrı üretimi... ürettikleri hem ayrıdır, hem imzası vardır her birinde buna ayrı şaşarsın. yüzündeki muzip ifadeye ayrı şaşarsın. ne kadar tanısan da şaşarsın. öyle bir şey çıkarır bağrından koyar ki ortaya. ona yetişmek mümkün değildir, cümlesinin abartı olmadığını ancak onu yakından tanıyanlar bilir.
daha nasıl anlatayım ki ben; hah el kaşınması dedik ya ordan gidebilirim... tamam eli kaşınmak ama nasıl bir eli kaşınmak var mübarekte. sürekli mi kaşınır insanın eli. eli, o pıt pıt heyecanla atan kalbi hiç mi boş duramaz. bu tür sanatçılardan aslında çok yoktur hayatın bin bir çeşit yerinde onlar sürekli üretirler. dün yaşar kemal'in dilinden okuduğum arif dino'nun hikayesinde gördüm ben bunu. hiç ayrılmadıkları on yedi yıl boyunca gördüğü arif dino'yu anlatıyordu yaşar kemal.. gözlerim yaşararak okudum dino'nun yaşam pratiğini... sanırım aslında ben de bu sınıftanım yalan yok şimdi.. ya yazıcam, ya bir şeyleri düzenliycem, ya çizicem, ya arşivliycem, ya düşünücem. illâ bir şeyler yapmam lazım, ama illâ ki kendi içimden geçeni.
aniden bir yerde yoluna düşüp bunu oku diyorlar ya mesela, kısacık bir paragraf bile olsa o an modum uygun değilse o iş bana zul... işin aslı hep bir yerlerdedir çünkü bizlerde akıl. hep bir üretim peşinde belli ki, hangi ara girseniz bodoslama dalacaksınız içlerine... ve dağılmak istemez hiç.. kalbi hep pırpırdır bu tür insanların. o yüzden o kadar iyi anlıyorum ki haticem'i.. sürekli ama sürekli bir şeyler üretiyor ya o. yılbaşı için hazırladığı şeyler bile sipariş değil o içinden geçeni yapacak insanlar seçecekler içlerinden. o hareketin peşinden koşacak hep. dışındaki hareketin, içindeki hareketin. hareketin çekirdeği boyunca kaynayacak onun içi hep. ve bin bir çeşit esere dönecek ellerinde materyel. ve materyel önemsiz...daha doğrusu hem önemli, hem önemsiz. her şeyle çalışabilir o bakımdan önemsiz, ama onu bir malzeme alıp bir yerden bir yere anında götürebilir ilhamdan ilhama koşabilir içlerinde, o bakımdan önemli.
bu ayakkabıları sırf sahnede ayağımız üşümesin diye yapmıştı ilk gösterimiz öncesi çakıllarda.. ben keçe almıştım aylardan kasımdı ve artık mecburen yalın ayak çıkamazdık bu keçeleri iple bağlasak fikrinden ayakkabı yapmaya vardırdı hatice fikri.. iş buralara kadar vardı.. herkes düşünebilir ama oturup örer diker bağlar birbirine . o işi yapmadan bırakmamak yani işin çalışkanlık tarafı da üretim enerjisine dahil..
bu fotoğrafı onun evindeyken çekmiştim geçen yıl. yanına asıverdiği tabloyu yaparkenki imzası aynen ayakkabıları o doğallıkta yanına asıverişinde de var.
elleri bereketli kadın kim bilir daha ne masallarda bir var olup bir yok olacaksın. o minik aralıkta kocaman kocaman akacak ellerin, düşlerin daha kim bilir hangi oyunlara.
aynur uluç
10 12 2019