Leylim leylim leylim ve yine leylim demek hep...
Bilirsiniz Ahmed Arif'in büyük aşkı Leyla Erbil'e yazdığı mektuplardan oluşuyor kitap. İkisinin de hayatta olmadığı bir dönemde çıkmış edebiyat dünyasında büyük ses getirmişti. Ben okumak için almış fakat tamamlayamamıştım kitabı.
Öylesine çok yük yapan bi sevda ki anlatılan, ruhuma ağır geldi, çok içim sıkıldı. Bunaldım okudukça. Çok büyük bi ihtiyaçlılık ve saplantı hâli bu deyip durdum her yeni mektupta. Psikolojik yardım almayı gerektirecek bi durum bu çünkü aslında. Yazar ve okur olarak bu aşkı okuma ve şairi anlama merakıma sağlıkçı olarak dip durumları görmenin ağırlığı ekleniyordu okudukça.
Klinik psikolog Şule Öncü 'nün kitabının arka kapağında şöyle yazar. "Kendimizi tamamlamaya ne kadar uzaksak aşka o kadar aç ve yatkınız" Leyla Erbil de eminim kara kara düşünmüş ruhunda ağırlık hissetmiş ve bu yoğun duygu karşısında sıkışmıştır. Evlenmesi de işi çözmüyor. Mektubunu beklediğini o kadar bir dip yakarışla söylüyor ki mektuplarında Ahmed Arif, şimdi Leyla ne yapsın. Bu aşkı durduracak da bi şeyler yapmak insani sorumluluk gibi bir şey oluyor bu durumda. Ama kimsenin diğerinin sorumluluğunu alması da doğru değil. Dostmuşlar havası da suni bir perde tabii. Ne sinir bozucu bi durum. Karşılığı olsaydı bile marazi bir durum demek istiyorum bu.
Bize hep çok sevmeyi güzel bi şey gibi öğrettiler. Oysa her şey dengesinde olunca güzel. Psikologlar da o dengeyi tahsis etmek için niyet edip emek harcama sürecimizde sağlıklı rehberlikler yapmak için var. Aşkı bu kadar kutsamak altında yatan disfonksiyonu görememeyi getirir doğal olarak hem o kişide hem çevresindekilerde. Bu ise anahtarı peşin peşin kaybedilmiş karanlık bir odaya girmeye benzer.
Oysa kendisi tek bir içsel cümleyle özetlemiş durumunu. Demiş ki "Hasretinden prangalar eskittim"
Aynur Uluç
18 12 2022