korkunun ecele faydası var
bazen kendimize artık korkmayacağım deriz ya, peki fark ettiniz mi ne zaman deriz. bizi korkutma olasılığı olduğunu algıladığımız tehlike durumlarında.
sıklıkla korkmuyorum diyorsak ya da korkmayacağım.. pat diye söylemek istemezdim böyle ama söylemeliyim; dip bir korkunun içinde yaşıyoruz demektir.. dünyayla kurduğumuz ilişkide “kaygı faktörü” başat roldedir. bunları ben demiyorum psikologlar söylüyor. canlı yapısı üzerine araştırma yapanlar. ama tüm kalbimle katılıyorum bu tespitlere… benim bütün gözlem ve deneyimlerim de bunları doğrular nitelikte oldu bugüne kadar. kendimi sobelemelerim de dahil açık söyleyim.
bilinçaltı her sözü kişisel algılar. ve bazı komutları ters algılar sevgili dostlar. korkmak bunlardan en temeli. korkmak bizi ölümden koruyan ana etmen çünkü. onu kaybetmek istemek insanı daha temelde de canlı yapısını tanımamak demek olur. insan kendisine korkma dediğinde ya da korkmuyorum dediğinde.. beyin onu kork olarak anlıyormuş, biliyor musunuz... çünkü korkmamaktan söz edildiğine göre ortamda korkulacak bir şey olmalı. o halde korkmalıyım diyormuş en dipte işleyen primitif kavrayış... korkmaksa hayatta kalma dürtüsünün göstergesi ve emniyeti... sağlıklı bir şey yani. korkmazsak ölürüz.. kayanın kenarında kıpırdayan bir karaltı görünce, amaaan canım gölgedir o gölgedir diyen atalarımız ölmüş. bizler, acaba bu karaltı ayı olabilir mi diyen şüpheci ve temkinli ataların torunlarıyız..
artık sevmeyeceğim deriz ya bazen. hepiniz söylemişsinizdir.. ah sevgimizi kalbimizden söküp atmak isterken hemen bunu söyleriz. bakarız ki aşk fena sarmış. hemen deriz ki; yok yok artık sevmeyeceğim. e arkadaş bu sözü ettiğine göre karşılığını istediğin gibi bulamadığın kesin. bunu bilmek için kahinliğe gerek yok..
nasıl da ters konuşuyoruz bir baksanıza kendimizle nasıl da şekil şükül yaparak konuşuyoruz. oysa şöyle desek.. acaip seviyorum oğlum ben bu kızı bildiğin gibi değil... içim, dışım, canımın en göbeği, ve tabii ki kasıklarım onu istiyor diyebilir misiniz.. ve köpek gibi korkuyorum hem de dibine kadar desek nasıl rahatlayacak içimizdeki garip…
garip mi demişim. ha ha… güldürmeyim kendimi.. asıl garip olan dışımızdaki kabuk. çünkü bir şey deyim mi içeridekinin kafası hiç karışmıyor. kafası, kalbi, eti, kemiği, iliği… her bir yeri karışıp duran biziz. içimizde bizden daha hassas durum analizi yapan bir terazi var. ve pek de yanılmıyor o.
bakıyor ki bu salak dinlenmeyecek hooop grip yapıyor, bakıyor ki bu garip sokaklara çıkacak hasta hasta,, grip olduğunun da farkında değil. kurda kuşa yem olacak bu gidişle.. ben bu mekanizmayı mı iyi etmeye çalışacağım, tamire çalışırken bir yandan da korumakla mı uğraşacağım. kafasına saksı düşecek haberi yok. avlayacaklar bunu.. hoop iştahı kesiveriyor. kesiyor ki sapır sapır yola düşmesin, yatsın aşağı… o da adam gibi çalışsın rahat rahat.
bakıyor ki bizimki yine kendini fena kaptırdı derdinin farkında bile değil. hoooop depresyona sokuyor bu sefer ruhu.. hele bir diyor kendine bak allahaşkına. içinden haberin olsun ben bunu böyle yapmak istemiyorum. hayır demeyi bir öğren ya da kabul edip durma şunu işte... bedenine ruhuna yaptıklarını, ya da yapılanlara sessiz kalmanı kaldıramıyorum bir duy sesimi.. mecbur her şeyle temasını kesmek zorundayım sevgili dostum. üzgünüm ama depresyona giriyoruz. neden girdiğimizi bari anlasan arabesk takılıp bu sefer de depresyonuna yapışacağına.
daha ne yapsın bakıyor ki hala duymuyorsun hoooop gerekli organı hasta edip bloke ediveriyor seni.. böylece en az zararla atlatmanı sağlamaya çalışıyor..
böyle benden daha akıllı, daha cevval bir içim olduğu için şükürler olsun, hiç durmadan beni koruyor. beni benden koruyor. ve ben kendimi sizden koruyamadığımda sevgili dostlar; beni sizden koruyor.
aynur uluç