facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

kızılderili nenenin torununu uğurladığı yerden

kızılderili nenenin torununu uğurladığı yerdenkızılderili nenenin torununu uğurladığı yerden

arzu yüksel “kedi gözü”nde alışılagelenden başka bir bakış açısı ile, yaşam içindeki engellerin nimete döndüğü vesileleri ve keskin bir kedi gözüyle onları görebilmenin yardımcısı olacak işaretleri anlatıyor.

kedi gözü’nü biçimsel anlamda tek bir sınıfta algılayıp belli bir türün altında düşünmek zor... bir denemeler kitabı desek anılar bölümleri içeriyor; derken seyyah olup dünyayı geziyoruz birden onunla. sonra kendimizi içimize doğru bir yolculuğa çıkarmaya talip bir laboratuvar bahçesinde buluyoruz sanki. bunu öylesine yavaşça, öylesine yaşam içindeki gibi yaptırıyor ki bize arzu yüksel, yadırgamıyoruz bile.

hayata sunulan güler yüzlü bakış açısının kendimize sunulmuş yansımasına döneceğinin ip uçlarını verirken yer yer incelenesi kimlikler dökülüyor yazarın dilinden, yer yer de insanı çarpıveren köşeler.. bu gezilerde hayali sırt çantamız yanımızda kendimizi yollarda buluveriyoruz. bir bakıyoruz bir nehirde kıvrıla kıvrıla akmanın tadındayız, bir bakıyoruz bir yunusa tutunmuş yüzmenin dokusunda… yaşamın içinde insana sunulmuş ince tatlarla bezeli düşünsel öğretiler kitabın her sayfasında. ve bu ince tattan beslenmesini bilerek yapacağımız her eylemin, içimizde doğru yere varmasının ancak onu yaşamak için kendimize vereceğimiz izinle mümkün olacağını anlatıyor yazar. içsel yolculukta atacağımız adımların kendimize vereceğimiz izinle ilgisi olduğu gibi…

önemli kavşaklarda hayatın karşımıza çıkardığı doğal işaret levhalarını okumayı ve çözümlemeyi bilen keskin bir kedi gözü yaratmayı amaçlamış okuyucuda. diyor ki; “zorlandığımız her ana dikkat! tüm bu anları değişmemiz ve kendi gerçek kimliğimizle yüzleşmemiz için fırsatlar olarak görebilirsek; kendimizi farklı bir pencereden bakarken bulabiliriz.” bunu yapmaya çalışırken bir heykeltıraşın heykelini oluşturma sürecinde olduğu gibi sabırla, kendi hamurumuza kulak memesi gibi bir kıvam tutturarak zaman içinde kendini o şekillenmenin doğasına bırakmak gerekiyor. suçu başkalarına atmadan, dolayısıyla yargılamadan yaşamayı bilebilmek, çuvaldızı kendine doğru tutuvermek elbette zor. ve yine sürekli etrafa bir şeyler verme ve bunu bir meziyet sanmanın altında yatan duygunun bile güç edinebilme arzusu ve yaşamın kontrolünü elimizde bulundurabilme hırsı olabileceği gerçeği ile yüzleşmek zor. böylesi düşünceleri takip ederek sezgilerimize bu mercek ışığından dikkat kesilmekse alışkın olmadığımız bir yol alma şekli..bu bakış açısında, önümüze çıkmış bizi zorlayıcı engellerin neredeyse gelişmek adına bir nimet olarak algılandığı vesileler var bol bol.

yaşamda karşımıza süreci geldikçe çıkan vesilelere, işaret ve işaretçilere dikkat çekmenin önemi yanı sıra kendini maskelemekte ustalaşmış korkularımız yatırılıyor bir de masaya. farkında bile olmadan mahmutpaşa’daki kabanları üst üste giyinmiş adamlar gibi ortalıkta dolaşmak yerine kabanların her birini tek tek üstümüzden çıkarmanın yöntemleri... her silkindiğimiz korkunun adım adım hayatımızı ölüm endeksinden yaşam endeksine nasıl çevireceği… toplumda kadın motiflerinin bileşkesinden menopoza kadar pek çok konuyu farklı bakış açılarıyla sakin sakin irdelerken, bir kızılderili nenesi oluverip oğlunu nehire salan kadının duygularından beslenebileceğimiz ansızın.

bir deniz ülkesinden gelen, bir deniz ülkesine giden...

yalnızlığın bir ceza olmadığını anladığında ten

alacak verecek defterleri tutmayacak yüreğindeki sen…

aynur uluç

kedi gözü
vesileler, işaret ve işaretçiler
erko yayıncılık- cep kitapları, 2005
275 sayfa