facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

kadın kıskanır mı

kadın kıskanır mı

kadın kıskanır mı


"bir kadın bir diğer kadını kıskanır mı?

böyle bir soru düştü önüme geçenlerde. sorunun içeriğindeki kıskançlığın sadece kadınlara has bir şeymiş gibi olan kısmını es geçelim şimdilik. soran özellikle kadınlardaki kıskançlık duygusu ile ilgilenmek istemiş belli ki bu soruda. çünkü kıskanma duygusunun işleyişindeki ayrıntı güzergahına gidersek kadın beyni ve erkek beyni aynı mekanizma ile işlemez. kıskançlık duygusunun önce genel manada kökenini bulmaksa konu, öze daha yakın ilerlemek gerekir. sonrasında kadın ve erkeklerdeki ayrıntılara kesinlikle bakmak gerekiyor.

kadınla erkeğin beyinsel yapıları da farklıdır; sadece cinsel organları değil.. beyin yapısı farklı olunca işleyiş mekanizmaları baştan başa farklı ve öyle olunca da ihtiyaçları farklı en başta… e böyle olunca da geliştireceği duygular elbette birbirinden hayli farklı olmak zorunda.

ama böyle genelleyemeyiz ki konuyu şimdi. çünkü her bir insanın var oluş hikayesi biricik... onu oluşturan şeyler katman katman biricik. öncelikle bu farkı hiç ama hiç unutmadan anlama çabamıza devam etmek gerekir. ama temel bir ihtiyacımız var. varlığımızı hissetmek ve sürdürmek. konu, üzerinde cilt cilt kitap yazılmayı gerektirecek bir başlığa evriliyor burada da. biz iyisi mi soru üzerinden devam edelim. sorunun karşıma çıktığı paylaşımda yorumlar içinde hemen dikkatimi çeken bir yorum var öncelikle…bir okurdan ilk bakışta içerdiği romantizm gereği olsa gerek, insanın kafasına yatabilecek gibi bir duygu yaratan bir yanıt gelmiş. bu kişi demiş ki; “kendine güvenmediği için kıskanır, sanırım bundan olsa gerek. oysa bir kadın kendine güven için doğuştan yeterli argümanlara sahiptir.”

bu konuyu da yatıralım biz masaya. bu dar şartlarda ancak ucundan ucundan olacak yine elbet…doğuştan sahiptir midir sahi, bir kere bu güzel bir soru. konu tam da bilinçaltının oluştuğu ilk altı yaş içinde olup bitiyor, desek bu bile çok yüzeysel kalır. çünkü anne karnındaki süreç var. atalardan getirdiği travma kökleri var. ilk bir yılda temeli atılıyor çocuğun. temel ihtiyaçları karşılanmazsa güven duygusu oluşmuyor. ve daha da kötüsü güvensizlik dediğimiz şey ben değersizim algısına dönüşüyor bilinçaltında. ve o değersizlik duygusu bir sonraki süreç olan tuvalet eğitimi safhasında yani ilk özerklik girişimini yaşayacağı iki üç yaş evresinde eğer doğru tamamlanamazsa kırılma iyice büyüyor. yani ilk yıldan enkaz devraldıysa ikinci yıldan sonrasını yazmayım ben hiç; katmerlenerek büyüyor çünkü... üç yaş bilirsiniz merak evresi. o meraklı hâlleri dünyadaki varlığını anlamak için en çok... sonra okuldaki hâller giriyor devreye filan.

velhasıl altı yaşına kadar ince bir aygıt gibi kaydediyor çocuk bedenine tüm bu izleri... burada kesmeyelim ama biz… hoop anne karnına çevirelim soruyu. minik bir çekirdek gibi büyürken dışarda olan biteni değil sadece annesinin karnındaki yorumları ile birlikte tüm bedenine işlendiği süreci. oradaki sürecin çocuğu nasıl etkilediğini bilemiyoruz bile.. hele ki kadın diye zumlanmış soruda kıskançlık... neden kadınlar kıskansın ki erkekler de diğer erkeği kıskanıyor dediğiniz duyar gibiyim. evet doğru. ama illa ki aradq farklar olmalı kıskançlığın işleme mekanizmasında yani.. özellikle kız çocuklarında travmaların sürükleniş süreci biraz daha farklı olabilir erkeklerden… nenem anneme hamile kaldığında beni oluşturacak olan yumurtalar annemin rahmindeydi. yani nenem annemi taşırken bedeninde beni de taşıyordu. oğlumu oluşturacağım yumurta nenemin karnındaki benim rahmimde idi. vay anasını değil mi seyirciler.

tüm bunlar bir yerlerde sürekli ve sürekli her hamilede, her travmada, her görmezden gelinen olayda tekrar tekrar yaşanıp duruyor. bu topraklarda yani acıların coğrafyasında tarih boyu tekrarlanıp dururken şimdi bu soruya verilen yanıtlara bakalım:

tek tek geçmeye gerek yok; şekli farklı görünen ama özde hep benzer yerden yanıtlar gelmiş... tabii ki genelde kıskanmayı kötüleyen yanıtlar bunlar... yanıtları okuyunca ister istemez ahh, dedim. ahh sevgili insan… kendinle barışmayı ne zaman öğreneceksin sen. içindeki her türlü duygunun da sen olduğunla yüzleşmeden nasıl geçeceksin bu eşikleri. ya da durum daha da mı vahim…

nasıl geleceksin acaba o eşiklere sen bu kafayla… bu reddedişle… ben konunun uzmanı değilim elbet, olmam da gerekmiyor iz sürmek için. az buçuk meraklıyım diyelim psikolojiye. madem ki insanım anlamaya meraklıyım. ve kendimi anlama işini uzmanlara devredip kenara çekilemeyecek kadar da seviyorum kendimi ve sahip çıkıyorum. öyle bodoslama yaşayamam bana verilen tek bir ömrü...

kendimizi anlamaya, doğamızı aldığımız insanı anlamaya meraklı olmak lâzım. merak edeniniz olursa bir ömür artı on dakikada yazdığım yanıtı sayfama da aldım. ben dedim diye hemen kabul etmeyin siz de. hayır deyin, böyle değil de şöyle şöyledir, deyin. ama nolur safsata ile gelmeyin bana... ayağı yere basan yanıtlarla gelin gelecekseniz vallahi hiç vaktim yok.

önce soruyu anımsayalım: “bir kadın diğer bir kadını niye kıskanır” sorunun içerdiği hafiften dudak bükücü edayı es geçerek başlayalım. işte yanıtım:

bir kadın bir diğer kadını kıskanmaz. çünkü aslında bir kişi ile ilgili ne duygu geliştiriyorsak bunun o kişi ile ilgisi yoktur temelde. kendisine ayna olabilecek bir durum karşısında bilinçaltı harekete geçer. kendisindeki bir eksikliği gördüğü için o eksikliğini gördüğü kişi üzerine zumlanır dikkati ve en yüzeyde kendisindeki durumu değil kişiyi algıladığı için, algılamasına kişi gösterge olduğu için diyelim; o kişiyi kıskandığını düşünür. söyler.. ama aslında psikolojide bunun açıklaması budur. kızmakta da böyledir.. meselâ... kendimizde olup da kızamadığımız bir şeye başkasında kızarız. aslında başka birisinde çok kızdığımız şey kendimizde barışamadığımız yanımıza işaret eder. kime çok kızıyorsanız onun hangi yönüne çok kızdığınızı tespit edin. ve kendinizde o yanı karşılayan yanı bulun derim. kimi kıskanıyorsanız da sizde o eksik yanı bulun.. ve o yanı tespit edin kendinizde…

biliyorum kolay değildir çuvaldızı kendinize batırmak, harbi cesaret ister. ama bakın bilinçaltınız sizden daha kadim, daha yapıcı. işaret ediyor size, burada işler yolunda gitmiyor diye… ve sizi size ayna olacak o kişi üzerinden huzursuz ederek size belli etmeye çalışıyor aslında bunu. konuyu odaklıyor. ve probleminizi size kıskançlık gibi, öfke gibi artık dipteki durumunuz her neyse ona rehberlik edecek bir duygu üzerinden işaret ediyorsa sevinin. içinizle bağınız kopmamış demektir halâ.

yani birisini kıskandığınızı, kızdığınızı ya da onun bir şeyine taktığını fark ediyorsanız daha da bir dikkat edin derinlemesine. ve bedeninizin işareti olan duygularınıza şükredin. yargılamayın, yorumlamayın sadece bakın. cesaretle bakın oraya. kabullenerek bakın gerçeğinize. reddederek değil... çünkü bilinçaltınızın o durumla baş edebileceğinizi gözü kesmiş ki size açık ediyor. yoksa siz o sorunun farkında bile olmazdınız. bu şu demek; baş edemeyeceğiniz sorunlarınızı bilmiyorsunuz bile… en derin sorunlarımızı bilmeyiz çünkü. açık etmez bizi koruma mekanizması üzerinden çalışan bilinçaltı... ben hep şöyle talep ederim bedenimden. seni zamanında ve doğru okumam için bana rehberlik et. sende olan biteni daha iyi görebileceğim işaretler ver bana... çünkü biliyorum ki; o işaretleri zamanında göremezsem hastalık olarak göstermek zorunda kalacak bana…

aynur uluç
6 4 2019