ilişkilerde manipülasyon alanları
arkadaşlar merhaba.. yogaya ilk başladığımda Fulya Leela Jala manipülasyonlardan ilk söz ettiğinde anlamakta zorlanmıştım konunun özünü ve işleme şeklini yaşam içinde. ama zaman içinde ne çok yaptığımı ve ne çok maruz kaldığımı fark ettim. bunu bir bilgi olarak bilmesem de yaşam pratiğinde bende oluşturduğu sıkışma duygusunu bir çok kere yaşadığımı ama niye yaşadığımı ayırt edemediğimi fark ettim. şimdi bilmek neyi sağladı daha erken uyanıp aslında daha da bir rahatsız oluyorum durumdan. bilmemek de bu anlamda iyiymiş ama çözücü değilmiş sorunu.. bizi zorlayan hâlleri değiştirmek sancı ile oluyor maalesef. artık bu şekilde davranmak istemiyorum... etkisinin ne kötü olduğunu öğrendim deneyimleyerek, kendimde bakarak etkisine maruz kaldığımda.. değişmek hep birlikte ve bilgiyle olur. bu yazıyı oturup o yüzden yazdım bu sabah. ve o yüzden sizlerle paylaşmak istiyorum:
ilişkilerde manipülasyon alanları, olsun başlığımızda:
insanın enerjisini soğuran üstüne üstlük de masum görünen gizli tuzak tavırlar vardır; hayatın içinde sıklıkla başımıza gelen ya da bizzat uyguladığımız... hiç uyanmayız o anda. hele biraz da ses tonu ile desteklenmişse… maruz kaldığımızda göğsümüzde belli belirsiz bir sıkışma duygusu olur, biz uyanamayız ama beden uyanır yani. tolere ettiğimizi sanırız; ancak birikir bir yerlerde o tıkanıklık… anımsayın; bu tür tavırlar belli birisinden sıklıkla geliyorsa fark edersiniz.. çok üstüme geliyor dersiniz. biz genelde tavra değil de kişiye odaklı baktığımız için davranış biçimi farklı kişilere dağıldığında fark etmek zorlaşır.
üşenmeyip aklıma gelen örnekleri yazacağım . yok yok cümlemi düzelteyim; üşenmek ne demek bile isteye emek harcayacağım bu mevzuya. çünkü ben şahsen artık böyle manipülasyonlara maruz kalmak istemiyorum. eminim kimse de istemez… hele bir de tersinden bakıp, şimdiye dek bu tür manipülasyon cümlelerini sevdiklerime karşı ne çok yöneltmiş olduğumu fark edince konuyu masaya yatırmak iyice elzem oldu benim için. insan bilmediği için yapıyor olabilir, maruz kaldığını fark etmiyor olabilir… her ikisi de farklı şey, farkındayım ancak aynı konunun farklı etkilenim uçları… biri diğerinden daha önemli ya da önemsiz değil... maruz kalan için durum, “alan koruması” bahsine giriyor, uygulayan için ise “ilgiye ihtiyaçlı olduğu bilgisi” ile yüzleşmeyi geciktirdiği anlamına geliyor…
şimdi başlayalım isterseniz örnekler üzerinden ama önce bir şey söylemeliyim. baskıyı uygulayan olduğunuz durumlarda mevzuya uyanmak zor, o anda yoğun bir ilgi ihtiyacı içindesiniz çünkü… o yüzden şimdi anlamaya çalışırken maruz kaldığınız durumları gözünüzde canlandırmaya çalışın. bakın içinize ne kadar tanıdık gelecek… o sıkışan göğsünüze.
ilk satır sesli olarak bize söylenen cümle; parantez içindeki bölüm ise aynı cümlenin söyleyen kişinin içindeki gerçek karşılığı… dolayısıyla fark ederek veya etmeden karşısına geçirdiği duygu.. bu duygu hâllerini hissetmekte çok mahirizdir aslında ve hemen empati gösteririz. ve denileni söz karşılığı olarak değil, bizde yarattığı duygu durumu ile karşılarız. o yüzden bu tür durumlarda karşı çıkmaktansa bizden talep edileni yapmaya daha meyilli oluruz.
ilk sesli cümle olarak şu söylenmiş olsun:
-ben bu işi hiç beceremiyorum:
söyleyen kişinin içinde yaşadığı şey, dolayıyla bize duygu yoluyla ilettiği talebi:
(aa hiç olur mu canım, çok iyi yapıyorsun de bana n’olur … bu konuda yetersiz hissediyorum kendimi. bu yetersizlik hissimi tatmin edecek kadar benimle uğraş)
***
-ne haddime benim, ben bu konuda haddimi bilirim
(ne demek rica ederim hiç olur mu, siz de gayet iyisiniz bu konuda falan denilmeye ihtiyacım var.. anlasana ki durduk yerde bu lafı ettim şimdi. e biraz icabına bak sen de ve beni rahatlat, sen de bu konuda iyisin de, hatta mümkünse abart )
***
-seni seviyorum
(e sen de söyle. sana dediğime göre senin de bana demen icap eder. yoksa ayıp olur hem.. hem biz niye dedik seni sevdiğimizi. duymak için senden. öyleyse söyle, sen de de, seni seviyorum de)
örneklerdeki iç sesin söylediği cümleleri bilerek bir iki kez vurguluyorum çünkü sesli tek bir cümlenin tınısı, onu iç ses olarak algıladığımızda bize böyle baskılı şekilde gelir. anlarız; yoğunlaşmış bir ihtiyaç vardır ortada ve bunu algımız kendini tekrarlayan, ısrarla talep eden cümleler gibi algılar… ki aslında öyledir; doğru algılar yani… evet hiç şaşırmayın; en gizlenmiş saklanmışı "seni seviyorum" cümlesidir.. şiddeti, etki gücü yüksek bir cümle... reklamcılıkta bir tanım vardır; bedeli ödenmiş marka denir.. o cümlenin ya da kelimenin bir etki gücü olmuşmuştur siz hazıra konarsınız kullanırsanız.. ya da çağrıştırırsanız. örneğin bu ülkede fış fış kayıkçı sözü bir şeyi çağrıştırır. ya da "yedi kocalı hürmüz" dediğinizde bir algı oluşur... istanbul böyle bir sözdür, söylendiğinde bir etki gücü yaratır üzerinizde.. "seni seviyorum" da aynı "özür dilerim" cümlesi gibi söylediğiniz anda gücünün etkisini karşıdan hemen görmeyi beklediğiniz cümlelerdir. söylemiş olmak sanki neticeye varmanın garantisiymiş gibi..
konuyu dağıtmadan biz devam edelim karşıdakinin duygusal durumunu karıştırmayı çoğunlukla da bilmeyerek hedefleyen örneklere:
-ah ben seni rahatsız mı ettim?
çıkan dip mesaj:
( hayır etmedin olur mu hiç falan de. seni rahatsız etmediğim konusunda hatta senin için ne kıymetli olduğum konusunda ikna et beni… bana ilgi göster.. bana bunu yaşat, bak ben ne düşünceliyim sen demeden bu olasılığı düşündüm; sen de beni düşün, ettiysem de söyleme, etmediysem de endişeliyim ya bu konuda, endişemi gider… ilgilen benimle işte..)
***
-sizin hastanız nasıl oldu? ( ancak söylemeliyim her yerde değil, hastanede soruluyorsa bu soru çok can alıcı hale gelir, tercümesi hemen geliyor.)
(e eşek değilsin ya sen de bizimkini sor; anlatmaya ihtiyacım var, yoksa bana ne senin hastanın ne olduğundan, kibarsan sorarsın sen de. bak ben seninkiyle durduk yerde ilgileniyorum sen de benimkiyle ilgilen)
hatta dikkat edin siz sormasanız bile o hemen başlar. bizimki de bugün biraz daha şöyle böyle, diye anlatmaya. aynı örnek hayatın içinde "nasılsın" üzerinden de aynı mantalite ile gider.. önce nasılsın der sonra hemen “işte ben de….” diyerek başlar... sizinkiler nasıl .. e bizimkiler de geçen gün.
nasıl tanıdık geliyor mu…
devam edelim J
***
-noldu bana darıldın mı kaç gündür sesin soluğun çıkmadı?
( darılmadığını elbette domuz gibi ben de biliyorum darılsan belli ederdin bir şekilde, ama böyle deyim ki kendini kötü hisset ve bana yeterince ilgi göstermeyerek geçirdiğin bu süreçte neden ilgilenemediğini anlat şimdi bari biraz olsun rahatlat beni, neticede bana bir şekilde ilgi göster ve ilgi açığımı kapat)
***
-aa sen çok sevmiştin, yine gideriz değil mi oraya?
( aslında gitmek isteyen benim ama diyemiyorum işte idare et, hatta sen istiyormuşsun gibi yapayım da sana borçlanmış olmayım.. hem senin istediğini yapıyormuşuz gibi san sen de. sen bana borçlan hem de kesin gitmek iste bak ben ne kadar mutlu oluyorum gidersek beni mutlu hissettir hayır deyip beni üzme)
***
-saçım çok mu kötü olmuş
(ben beğenmedim moralim de bozuldu şimdi beni inandırmak için biraz çaba sarf et ve benim bozulan moralimi yerine getir)
***
-ben seni hiç üzmem, üzmek istemem
(e anladın sanırım mesajı… sen de beni üzme. asıl sen beni üzme bak ben seni hiç üzmüyorum sen de beni hiç üzme )
***
-ben sana karşı hep dikkatliyim seni seviyorum çünkü
(sen de bana karşı hep dikkatli ol ve beni üzmemek için azami gayret sarf et. ben sana demek zorunda kalmayım, sen düşün… hep bana karşı teyakkuzda ol ve yeter ki beni üzme )
***
örnekler çoğaltılabilir; hatta siz bulun yaşamın içinde… çok daha işlevsel olur o zaman bilginin hayata geçmesi. “yok canım benim niyetim öyle değil” demeyin; yapansanız. inanın vallahi öyle… dürüst olun, bir kendinizle bağ kurun bakalım neden bu cümleler nötr değil de bu şekilde ihtiyaçlı hâle gelip çıkıyor ağzınızdan… bir bakın bakalım içinize bu tür bir konuşma alışkanlığınız varsa… nereniz ihtiyaçlı, neresi aslında bunu şiddetle talep eden... sizin ilginizi isteyen yer, kendinizde görmediğinizin için gittikçe alacaklı olan yeriniz nereniz bedeninizde; ki bu kadar sizden saklanmış, görmüyorsunuz.. başkalarından talep etmeye bu kadar kalkıyorsunuz ve bunu fark bile edemeyecek kadar bu tavırlar işlemiş içinize… bir bakın bakalım sakin…
ve sağlıkla kalın... gülümseyerek kalın, hiç kimsenin göğsüne yük olmadan ve oldurmadan kendi göğsünüze, nefesinize…
aynur uluç
22 11 2017