facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

içimizde boşluk mu var yoksa

içimizde boşluk mu var yoksa

içimdeki boşluklarla nasıl baş edebilirim kendimi o boşluklarda nasıl yeniden yaratabilir, yarattığım o yerde nasıl yeniden üretebilirim… bu sorularla cebelleşmek, biraz o boşluğun tam da dibine düşmeyi sağlıyor. iyice bir acıyor canınız, her bir hücrede atomlarımızın içindeki boşlukları düşününce ki ayla güneş arası gibi mesafelere denk düştüğünü söylüyor bilimciler. boşlukların olmasına kafayı takıp bunu eksik veya geçilmesi gereken bir şey olarak tanımlamaktan vazgeçip boşluğun farkında olmanın tadı da çıkartılabilir.

içimizde boşluk mu var yoksa



biz hep doluluklar üzerinden algılamaya alışmışızdır dünyayı. aralarındaki sessizliğe değil, sözlere bakarız. havadaki boşluğa değil, nesnelere bakarız. belki de boşluklarımız ve doluluklarımızla oldukları gibi barışık yaşamayı başarabilsek; ki bu da böyle bir şeyin mümkün olabileceğini kavramaya çalışmakla başlıyor bence, işte o zaman göğsümüzdeki nefes genişleme olanağı bulabilir belki. işte o zaman o boşluğun ıslık çaldığını duyumsama şansımız olabilir. aklımızla ben bununla nasıl baş edebilirim demek değil, çünkü o yenmemiz gereken bir rakip değil ki. bize ait; aynı doluluklarımız gibi...

işte o zaman sadece içinde kalabiliriz, kulağımızı uzatıp bize söylediği şarkıyı dinleyebiliriz. ve o şarkının, dağın, taşın, denizin şarkıları ile olan bağlarını keşfedebiliriz ve işte o zaman yazdığımız şiir, yaptığımız resim boşluğun üstünü örtmeye değil içinde yüzmemize olanak verebilir. öyle sabit bir katı gibi davranmaz o zaman o da. kenarları açılır kapanır esner büzüşür, ayrı değil, içinde olduğu her ne varsa onlarla birlikte davranır. neyin boşluk neyin doluluk olduğunun önemi kalmaz işte o zaman. göğsünüzde taşırken üstünü örtseniz de kendi dibine fısıldayan bir sancı iken en başta, artık artık değişip dönüşüp sizin bir parçanız olur; sizin onun bir parçası olduğunuz, ya da olacağınız gibi:)

ve eğer boşluklarımızla böyle içerden bir yerden ilişkilenmeyi gerçekleştirebilirsek, onunla bir oyun hamuru gibi oynayabilmeyi, tabu alanlarına dokunabilmeyi, dile getirilmez kabul edilene seslenebilmeyi, tam da orayı dile getirebilmeyi, içselleştirdiğimiz bir yerden temas kurmayı hayata geçirebilirsek; bizde o boşluğu oluşturduğunu düşündüğümüz kişinin de boşluğuna ulaşma şansımız olur. şans diyorum çünkü şifalaşmak ancak böyle yumuşacık okşamalarla gerçekleşebilecek bir şey. o okşamalarsa ellerimizin yapısında zaten mevcut. fazlalık olan kamburlarını almak yeterli olabilir ki ışık ortaya çıksın.

aynur uluç

resim: hatice yanık