facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

içimden sökün eden kelimeler

içimden sökün eden kelimeler

bugün kelimelerin gücünü konuşalım. demiş sevgili şair doktorum emine sümeyye ünal.

“suyun gizli mesajı “ diye başlamış söze.... önce yazısını aynen alayım, sonra kulağınıza emanet edeceğim bir sırrım var.

içimden sökün eden kelimeler

''yapılan bir deneyin sonuçlarından bahsetmek istiyorum. her bir aile her biri pirinç ile dolu 2 cam bardaktan birine 1 ay boyunca her gün ''teşekkürler'' demiş, diğerine de öfke ile ''aptal'' kelimesini tekrarlamış, her iki bardaktaki pirinçte gözlemledikleri değişimleri de düzenli olarak kaydetmişlerdi. çocuklar da bu deneyin bir parçasıydı ve okuldan döner dönmez bardakların karşısına geçip bu kelimeleri tekrar ediyorlardı. 1 ayın sonunda sürekli olarak teşekkür edilen bardaktaki pirincin malt benzeri olgunlaşmış bir koku salarak fermente olduğunu, aşağılayıcı ifadeye maruz bırakılan diğer bardaktaki bir pirincin çürüyüp karardığını gözlemlemişlerdir.

bu deneyden başka bir kitabımda söz etmemin hemen ardından japonya'da binlerce kişi kendi aile bireyleri ile aynı deneyi tekrar demişti, istisnasız hepsi de aynı bulgular rapor ediyordu. ailelerden biri deneyi biraz değiştirip üçüncü su bardağını da sürece ilave etmişti, ondan da tıpkı diğerleri gibi pirinç dolu bardaklardan birini her gün teşekkürler deyip diğerine de aptal diye bağırmış, buna karşılık pirinç dolu üçüncü bardağı görmezden gelmişlerdi. sonuç ne oldu dersiniz?

yokmuş gibi davranıp görmezden geldikleri bardaktaki pirinç aptal diye bağırdıkları bardaktaki pirinçten daha önce çürüyüp kararmış. diğer ailelerde bu deneyi tekrar yaptıklarında aynı sonucu aldılar. yok farz edilmenin, aşağılayıcı bir söze maruz kalmaktan daha büyük zarar vermesi gerçekten de çok ilginç bir bulguydu.

bir şeye pozitif ya da negatif dikkat yöneltmek, enerji vermenin bir yoludur. insan davranışının en zarar verici biçimi, bir şeyden dikkatini esirgemektir.

bu paylaşımı akan sularla laciverti içime dolan bir görüntü eşliğinde yapmış. oraya yazarken kilidini açıverdiğim dilimden dökülenleri buraya da almak istedim. dilimin ve içimin arkasında olduğumu kendime göstermek için belki de. ne yaparsak en çok kendimiz için yaparız. ve doğrusu da budur. iyi hissetmesi için borçlu olduğumuz en birinci kaynak kendimizizdir. dürüst olmamız gereken ilk yer. ve bence ona destek verecek tek yer de kendimiziz. biz ona destek vermiyorsak sesini kısıyorsak başkalarından hiç beklemeyelim kıymetimizi anlamasını. hiç de kızmayalım vallahi anlamıyor, hakkımızı teslim etmiyorlar diye bize. belki de en çok bunu öğrendim ben hayattan

sevgili emine doktor şairimizin sayfasına yazdığım yorumu daha da genişleterek buraya alıyorum:

bi dönem bu duyguyu ben de çok yaşadım. yakın çevrem tarafından varlığım görülmüyordu sanki. şair çevresi tabii ki söz ettiğim. bunu fark edince çığlıklar attım önce bunu bana uygulayanlara. sahnede bile haykırdım bir rap parçasına yedirip aynı türk filmlerindeki gibi. bu bile işe yaramadı. daha da tepki aldı. kimsenin haddi değildir diğerine bu tür bi baskı uygulamak diye diye anlattığım söyleşiler yaptım ben de. yazılar yazdım işin teorik tarafından. bana uygulandı demek zor. tacize uğrayanın durumunu duygusunu diyememesi gibi söyleyemiyor insan. hala kendisini kıranları kırmaktan korkan bir taraf oldu hep içimde çünkü. sanki ne yaptıklarını bilmeden yapıyorlar da, ben açıkça dersem kendileriyle yüzleşmek yerine bana kızarlar gibi.

ama yaşıyordum ben bunu an be an. diyordum da yer yer sızdırıp. ağlıyordum bile sesim titreye titreye. ama hiç dememişim gibi her şey devam ediyordu kaldığı yerden. hem görmezden geliniyor, hem yaptıklarım sürekli yetersiz eksik, hatta yanlış diye değerlendiriliyordu. bu serzenişlerimde yanlış olarak kodlanıyordu bana.

bense sürekli üretiyordum aslında o durumda bile.. yaptıklarımsa hiç görülmüyor, sorarsam da değerli bulunmuyordu. ikinci ve üçüncü bardağın mükemmel bir karışımı gibiydim sanki. birinci bardaktaki gibi davrananlar da vardı elbette, hem de hayli çok vardı, ama öbür baskın etkiyi içimde bir türlü silemiyorlardı. çünkü onların güzel dedikleri de anında değersizleştiriliyordu bu çevre tarafından. ruhum o kadar çırpınıyordu ki. silkinip atana kadar, o çevreyi çevremden uzaklaştırana kadar çırpınmam yıllar aldı. çocukluğuma gittim neden kopamıyorum neden bu çevrenin içinde kalmaya bunca emeğim, çabam, direncim.. babama gittim, anama gittim içimde. bu insanlar ne yapıyor böyle, neyin derdindeler diye şaşkın şaşkın bakan gözleriyle o küçük kıza gittim. saçlarını ördüm, başını sevdim. birlikte ağladık bunları aşana kadar. derdimi yine de şiire döktüm. dizeye döktüm. beceremediğim söylenen, şarkı sözü gibi bunlar diyerek aşağılanan şiirlerime.

baktım şiirlerle de olmuyor bu iş.. teorisine daldım işin. duygumu, kırılmışlığımı anlatan ne çok yazı yazdım teoriye yedirip. anlata anlata sağalttım içimi ama tam değilmiş ki bu yazı çıktı şimdi. çıkıyor kursağımdan. işte şimdi biliyorum artık şiirde neyim. eczacılıkta neyim. bildiğimi ve bilemediğimi çok iyi biliyorum artık. kimseler benim not vericim değil. kimse kulağımı bükemez artık, not defterlerimi, doğru yanlış cetvellerini yırttım attım hayli zamandır. bu yazı da bunun ilânı olsun.

ikisinde de ben kıymetimi bilince bu durum belirginleşti. sessiz sedasız ilaç yapıyordum bi köşede. türkiye’de minoksil yokken minoksidil solüsyon, c vitamininin adı yokken stabil c serumlar. vitiligoda monobenzon kremler. uyuz salgını yokken ivermektin kapsül yapıyordum ben, rosacea bu kadar meşhur değilken ivermektin kremler.

şimdi biliyorum nerdeyim. nerelerdeyim; kıymetimin farkındayım. bilgiçlik taslamam ben her şeyi biliyorum diyerek. ama mesleğe yeni başlamışım gibi konuşanlara tahammül de edemem artık. etmem. veririm yanıtını öyle davranan olursa bana. öğrenciliğimle övünüyorum çünkü; bilgiler bilmek içindir, öğrenmek içindir. akıl sorgulamak içindir. bunların hepsi bende var. o azim, o merak, o sabır. o sistemli çalışma. işte bunu söyleyebilirim göğsümü gere gere.

dünyanın ortasına fırlatılmışım her birimiz gibi. ama neler var göğsümdeki haznede ben artık biliyorum ve söylüyorum da uluorta. kimsenin terazisine koymam artık kendimi. bunun acısını çok çektim çünkü. bu paylaşım, bu çürüyen pirinçler içime dokundu resmen. geçmişteki derdimi dürttü. dillenip dökülüverdim. dimdirek kendi üzerimden. öyle lafı hiç dolandırmadan, felsefeye vurmadan. çürümek üzereyken yeşerttiğim pirinçlerime de bir kocaman selâm gönderdim şimdi.

ve siz.. emine sümeyye ünal.. sağ olun var olun şair doktorum. belki iki alanda birden ortak olduğumuz için desem değil sizden el alıp böylece dillenivermem. duyarlı yüreğinizden ötürü... en çok bundan ötürü. çok teşekkür ederim. sevgilerimle..

yazı ve resim: aynur uluç