her varlık biricikmiş gerçekten de hocam
lemi uğuz hocamın sayfasını bir ziyaret edeyim dedim. arada severim dostlarımın sayfasına gidip orda biraz kalmayı. ana sayfa takip etmeyi sevmiyorum ben. bana zorlanan bir şeyi yerine getiriyormuşum duygusu yaratıyor bende. bir yere kendim gitmeyi, kendim seçmeyi tercih etmeyi seviyorum ben. hatta arkadaşım ali tanrısever bana “toptancı” diye isim takmıştı zamanında. bana takılmayı pek severdir kendisi.. ben de onu elbette; severim esprili insanı.. “aynur haftalardır-aylardır yoktur sonra bir bakarsın 20 beğeni” diyerek güldürür beni. hâlimi tavrımı görüyor olması nasıl da hoşuma gider.
evet, pek hoşuma gider gidip kendim kendime gezmek dostların sayfasında. bazen beğeni koyarım bazen onu da unuttuğum oluyor. bana bazıları gönül koyar neden sayfamda hiç beğenin yok. işte bundan dolayı yok. beni tanı sitemini ondan sonra ona göre yap diyesim gelir, desem yok değil. o da değil… benim hiç kimseye sitem et diyesim gelmez. nasıl gelsin sitem en sinir olduğum şey.
güzel güzel yaşasak her kim nasılsa onu öylece kabul etsek diyesim geliyor ama zaman yok bazen. varsa da gördüğünüz gibi uzatıyorum)))) ama düşünsenize; her kim nasılsa onu öylece kabul etsek de ondan gelecek sesleri, renkleri esirgemesek kendimizden... birine solak diye, birine salak diye, birine siyah diye, birine soğuk diye ayrımlar getirmesek hiç. siz anlamı çoğaltın ben şimdi siyasete girmeyim))))) ama anlayın tabii)))
hah, lemi hocam diyordum. yıllar önce biz kadıköy sanat topluluğu'ndayken ve koroda çalışırken müzik hocamız lemi'ydi… bir müzik dinlerken görmeliydiniz onu. dinlediği müzikte her bir enstrümanın sesinin ayrı ayrı çıktığını ondan öğrenmiştim. ve duygusunun ayrı olduğunu asıl…. ama bütün içinde kaynaşma hallerinin coşkusunu, hazzını da bir yandan…. ilk onda gördüm izledim. ahh derdi şimdi keman giriyor eliyle de o tarafı işaret ederdi gözler kapalı.. olmaz böyle şey diyor.. isyana bak isyana. tamam şimdi piyano girdi, gözlerini iyice bir kısardı; dur bakalım hele bir diyor usul usul söylüyor. gitar ahh şimdi gitar; duyuyor musunuz. nasıl ben de varım yaptı burada. nasıl yönü çevirdi. bakın kemannn… :) nasıl da sakinleşti değil mi... ama içinde hala bi lokmacık hırsı var.
gözlerini kapatıp o seslerde kendini kaybedişini izlemek nasıl güzel bir şırınga etkisi yapmış meğerse bende. yıllar ve yıllar sonra “her insan biriciktir” diyerek imzalar attım herkese tek tek resimler yaptım kitaplarımda imza sayfasında. düşünsenize o kişiye özel, her seferinde yeni heyecan ama yeni emek demek bu… dedim ki her insan biricikse ben böyle yapmalıyım. öyle yapmak geldi içimden, başka türlü hiç hissedemedim; yoksa kolay iş mi bu, deli olmak lazım böyle iddialı bir şeye kalkışmak için.... belki de ben lemi’yi izlerken öğrenmiştim her insanın biricik olduğunu. her sesin her kıymetin...
işte bugün sayfanıza gittim hocam itiraf ediyorum ne haftalar, ne aylar; meğer yıllardır gelememişim ya ben sizin sayfanıza; da bir kez bile sitemkâr olmadınız. bugün geldim ziyaret ettim işte sizi, sizi rüyamda görmüş gibi uykudan kalktım da geldim. gittim gezdim bakayım da bakayım derken gördüm; bir cümle bırakmışsınız sayfanıza, iyi ki alt tarafa inmişim:
“solaklar için gaz pedalı solda olan arabalar yapılmadığı sürece bu kazalar bitmeyecektir.”
ahh hemen düşündüm vites de solda olmalı tabii ya, amma tersine gelir insanın sağ eliyle yön vermek. eşim solaktır benim, oradan biliyorum. bir ara o sürer ama vitesleri sol ele ben geçirirdim ne zorluyor insanı ters elle iş yapmak. birisi sürerken birisi değiştirmesi de zorluyor ama birleştiriyor refleksleri... eşim diyordum konuyu dağıtmayım ama deminki konunun cazibesine girip neden böyle bir şey yaptınız diyenler olacaktır. şimdi yazıktır konudan kopmasınlar söylüyorum efendim; e araba sürmeyi öğretiyordu bana.
meraklılar için bilgiyi de sızdırdığıma göre eşimi anlatmaya dönebilirim… o marifetli ellerine aldığı her ne ise ondan bir şeyler yapabilen adamı. bana verdiği destekten belli ama ben yine de birkaç örnek sayayım: afişse afiş, kitap dizaynıysa dizaynı, elindeki şey tahtaysa mutfağa raf, salona kütüphane, bozulan şey bir makinaysa elbette tamir, boğazınıza kılçık kaçsa doktorların alamadığı operasyonu oracıkta cımbızla yapıveren eli çabuk marifet…
ama küçükken annesi eline bez bağlamış işte, kaşığı diğer elinde tutsun da yesin diye. o ise bezi delmiş de yemiş yemeğini. Kızmıyorum; hiç kızar mıyım anneme. o da yavrusu için öğrendiği iyisini istiyor. dışlanmasın bu kurtlar sofrasında; solaklığını aman deyim bir an önce örtsün unutsun istiyor yavrusu. zorlanmasın diye zorluyor bildiği yerden kendi elceğiziyle... diyelim ki tamam dedi bizimki de sonunda. ki belli ki öyle olmuş bu bez macerasının sonu…
yavrum sen kursağına gidecek şeyi bildiğin elle ye demiş ya anne. rahat bırakırlar mı yavrusunu hiç. bırakmışlar mıdır dersiniz… öğretmeni dayanamamış, beşinci sınıfta dalga geçmiş sol eliyle yazıyor diye. o zehir gibi akılı çocuğu taltif ve takdir edeceğine dalga geçmeyi seçmiş… alay etmeyi… o da inat etmiş, ar etmiş sağa geçirmiş harflerini, beşinci sınıftan sonra yazısı karga burgacık kalmış ama yedirmemiş o kıblesini şaşırmış öğretmene kendini... artık sol eliyle yazamıyor ama yemeği sol elle yiyor. ne ilginç bir inkar ettirişe zorlayış insanın kendisini, bedenin size verdiğini zorla bozma çabası…
ne enteresan ve gereksiz serüvenler bunlar; ahh işte lemi hocacım senin gibi adamlar çoğalmalı. öyle kocaman kocaman siyasi laflar edecem de entel olucam, antin kuntin imajlarla dolucam diye hiç uğraşmadan; senin gibi yaşamın içindeki ötekileştirmeyi gözümüze bırakıveren insanlar çoğalmalı. hayatın içindeki siyasetin özünü… sen çok yaşa vallahi güzel adam. :) bak kemanlar da girdi devreye, gitarlar dinlemede... ama söyliyeyim pür dikkat dinliyorlar hocam şimdi bizi. bütün orkestra belki burada değil; bazıları yazının en başında bazıları ortasında ayrıldı. ama bak halâ müzik sürüyor… o zaman halâ umut var. bu hız çağında yazının burasına kadar gelen birileri varsa bu dünyadan umut var.
ve ben gülümsüyorum hocam. yaptığımız hiç bir şırınga boş yere gitmiyor işte, kendimden bildim şimdi, gülümsüyorum. :)
aynur uluç