hayat sürprizlerle dolu
sabah saatlerinde kadıköy’den eminönü’ne ayrı, karaköy’e ayrı motorlar kalkıyor. daha ileri saatlerde olduğu gibi aynı motor önce birine sonra diğerine uğramıyor.. ama ben her zaman ve her zaman kendi dünyamda gezen bir müzmin leyla olduğum için direk ilk önüme gelene atlıyor iskeleye yanaşana kadar da hangisine atladığımı bile akıl edemiyorum. hep ama hep böyle oluyor… bu sabah da öyle oldu. bir baktım karaköy’e yanaşıyor motor… hep de yeniden şaşırdığım için aa dedim yine; önce eminönü’ne yanaşması lâzımdı; dediler bu karaköy motoru...
birden… tam o anda uyandım sürprize… oyy dedim işte sabah hediyesi kendime bilme
den verdiğim. galata köprüsü’nü yürüyerek geçebilirim, düşünsenize sabahın o erken saatinde mekânlar bile açmamış daha. hemen çıkardım telefonumu seçtim müziğimi en güzelinden… taktım kulaklığımı kulağıma başladım yürümeye. kulağımda en sevdiğim şarkı gripin’den “muhtemel aşk.” yürüyorum… müziğin ritmine göre adımlarımı bir hızlandırıp bir yavaşlatarak, bir esnetip bir sallanarak ortaya yakın yürüdüm, bir baktım rengarenk koltukları olan bir mekân ve ben köprüdeki tek kişiyim… oyy keyfe bak… hemen oturdum denize karşı afili bir de koltuk seçip kendime. kulağımda müzik de yeni durumuma uygun dönüşmez mi o dakkada cohen’e. “dance me to the end of love…”demez mi şarkısında. dedi vallahi.
o muhtemel aşk'ı bulmuştum anlaşılan; ne çabuk hem de iki şarkı arası.. da, sonsuza dek dans talep ediyordum bir de hayattan. yakışır dedim kendime… sabahın o güzel saatine ve bu coşkuya yakışır bu hâl...
kabul et… ve dans et benimle hayat; aşkın sonuna kadar…ve hiç gelmesin o son.
anı ve çiziktirik: aynur uluç
fotoğraf: ahmet imran