hastalıklar strestendir deyip geçemeyiz, hangi stres
eczanede reçetesini yaptırmaya gelen hastalarla sık sık konuşuyorum. sadece yaralarına merhem yapıp göndermiyorum. onları hasta yapan ana sebebi bulmaya dair de bir minik farkındalıkları olsun istiyorum çıkmadan.. ki o sebebi aramaya çalışsınlar kendi başlarına kaldıklarında... bunun için de ayrıca yardım alsınlar doğru adreslerden.
bu konuşmalardan birisinde eczaneme gelmiş bir kadın dedi ki "stres dedikleri de bu belki eczacı hanım. kendi dışımızdakilere odaklanıp kendimizi unutmamız" gülümsedim o konuşmayı yapma sebebim buydu çünkü. hastada bir uyanış gerçekleştirmek...
bir yeriniz ağrıyor, ya da cildiniz yara olmuş, saçkıran olmuşsunuz diyelim ya da mideniz ağrıyor olsun... ve konuyla ilgili doktora gidiyorsunuz. doktor bir takım ilaçlar veriyor ve diyor ki stresten kaynaklanıyor.
bir kaza ile gitmediyseniz oraya hepiniz bir kere olsun bu cümleyi duymuşsunuzdur bir doktordan... evet söylenilen doğru. bütün hastalıklarımız en genel adıyla stresten olur. doğru ama eksik bir tanım..
peki ama nasıl bir stres bu... neremde nasıl arıycam onu... izini nerden sürcem buna dair bir anahtar vermiyor, sebep aramak için içime bakmam gerektiğini de açıklamıyor ayrıca bu sözcük. uyandırmıyor bile. stres deyip durumu kişisel gibi görünse de dolaylı bir genellemeye sokup bir yabancılaşma daha yaratıyor üstelik içimizde. şöyle düşünüyor bu sözcüğü duyan hasta da. stres bu, ne yapabilirim yerim dar, patronum kötü, ben iyiyim ama arkadaşlarım kötü. hem stres herkeste var. trafik stres, iş stres. şehir stres kaynağı. tabi ya. kurtuluş yok stres bu; çağın vebası… hepimizi saran korkunç canavar… ve muğlak bir şey. her an her yerden geliyor. baş edilebilir gibi değil ben ne yapabilirim. bu sözün bizde yarattığı karşılık budur.
stres hep dışarı kaynaklıdır çünkü algılarda. stres olup duruyorsak içimizde bir yolculuk yapmamız gerektiğine, kişisel gelişimimize, geçmişimize, geçmişi ve an'ı algılayışımıza, ya da algılayamayışımıza, stres yaratan korkularımıza, kaygılarımıza bir göz atmamız gerektiğine dair hiç bir done içermiyor bu söz... bazı düşünme ve algı biçimlerimizi değiştirmemiz gerektiğine, buna bağlı olarak tavırlarımızı değiştireceğimize, tavırlarımız değişince hayatımızın değişeceğine dair bir done sunmuyor. çözüme değil probleme işaret eden bir sözcük bu. uzaktaki bir dağı değil sanki içimizde bir dağı gösteriyor gibi de bir yapısı var ya hepten aklımızı çaresiz bırakıyor. hangi dağ belli değil. o dağın bizim olduğu ise hiç belli değil.
stres olma demek istiyor bize. ama stres, aman ha olmayım demekle olunmayacak bir şey değil ki. çözmenin yolu bu değil. uygun bir uzmandan yardım almalısın demiyor. hangi duygular seni sıkıştırıyor da bunlar oluyor ben bu ilaçları veriyorum ama yanında buna da bakmayı ihmal etme demiyor. insanın aklına ilaç sektörü iş yapmaya devam edebilsin düşüncesi geliyor ve bu doktorların da suçu değil sistemi öyle oturtan bir şey var ana yapıda.
stresiyle baş edemeyen kişi hemen antidepresanlara sarılıyor. ki bu baş etme sözü de ilginç. baş etmek değil sebebi bulup barışmak gerekiyor, bir rahatlatmak orayı, derdimizi hısım gibi görüp savaşmak değil kendimizle. konuyla ilgili doktorlar da terapiden çok buna yöneliyor zaten mevcut işleyişlerde. antidepresan bazı terapi süreçlerinde gerekli olabilir tabii. terapinin bir sürecinde bir ara yöntem olarak tercih edilebilir. ama tek tedavi yaklaşımı bu olunca yine ilaç sektöründen geçiyor iş.
ve bizler acizleşiyoruz hastalıklarımız karşısında. hayat karşısında acizleşiyoruz asıl. bedenimize, ruhumuza yabancıydık, hayatın anlamını aramaya yabancıydık zaten. daha da bir yabancılaşıp çıkıyoruz o odadan.
hah işte strestenmiş derken bile kaale almıyoruz sözcüğü. doktorlar da işin içinden çıkamayınca stresten diyorlar diye bir de çamur atıyoruz. ya da strestenmiş bak tüm bunlar, olmamak mümkün mü gibi bahanelerimizi sıralıyoruz kendimize. bazen de bunu duymak nerdeyse rahatlatıyor bile. sebebi biliyoruz ya teslim oluyoruz olana. doktorun verdiği ilaçlara bel bağlıyoruz desem artık ona da güvenmiyoruz ki doktor doktor geziyoruz. oysa ki hastalıklarımız da aynı dert ettiklerimiz gibi kişiseldir. bize özeldir. oluşma sebepleri, geldikleri yerde yerleşme sebepleri bizle alakalıdır. bize özel hikâyelerle şekillenirler. bize özel yolculuklarla çözülebilirler en çok.
kendimizle yabancılaşmanın başladığı yerde bedenimiz diyor ki bak beni unuttun, mecburen sana ağrılarımla kendimi göstericem. bakarım ki olmadı sesimi yükseltmem gerekecek hiç bana kızma. sen beni duymadıkça mideni delmek zorunda kalıcam, yaralarımın çapını büyütücem başka çare yok duymuyorsun.bana bunu yaptırma da duy sesimi bir an evvel. beni nasıl besleyeceksin, beni nasıl dinlendireceksin, beni nasıl dinleyeceksin ve konuştuğumuzda benimle nasıl işbirliği yapacaksın bunları bir konuşalım beraber.
başka seslerle uğraşma artık, beni duy her şeyden önce. bana bu kadar yabancı olma diyor ruhunuz. biz bir bütünüz diyor size, beni parçalara ayırmalarına izin verme diyor. nerem ağrısa canım ordadır evet, ama canım bir bütündür beni gör artık diyor.
ne dersiniz bir bakalım mı, içerde hangi odada neler oluyor.
ecz. aynur uluç
21 12 19