çocuk şiiri demek neden aşağılama oluyormuş ki hem...
“bendeki özgüvene hayranım. yani benimkisi cahil cesareti. oysa ki şiir yazmak senin neyine. bir çok şair varken sayfanda. şairin biri ilkokul seviyesinde bulunca şiirimi ve bir diğer yazar paylaşmaya değer bulmayınca daha çok yazasım geldi. başaracağım. I love me. ”
oyy dedim işte sabah hediyesi kendime bilme yukardaki paragrafı arkadaşım kardelen sayfasında yazmış. öyle hoşuma gitti ki bu dik tutum; ben de tutamadım kendimi hemen bir yorum yaptım. sizle de paylaşmak isterim çünkü yazdıklarım sadece kardelen ve beni ilgilendirmiyor. kardelen’e dedim ki; hah budur işte bi çekilin kenara lütfen demek, bi zahmet yani uzar mısınız, o melun dilinizi de alın yanınıza, belki bir şiire sos yaparsınız, baktınız olmadı içinizdeki boşluğu tamamlamaya ümitliyken siz başka kurbanlar ararken o kurban sanıp yanaştıklarınız böyle karı delip çıkarsa kapı aralığında apışıp kalırsınız.” bak şiir yazdırdın bana kız, aferin sana. içime hava geldi, nefes geldi, su geldi bu paylaşımınla. şiire ilk başladığım yıldı. ilk kez bir etkinliğe çağrılmıştım şizofreni derneğinin bir güzelliği idi. o insanların yanında olmak istiyorum ama korkuyorum da tek gitmekten. arkadaşım arzu’yu çağırdım, dedim gel yanımda ol. birlikte gidelim sen de şiir oku, ben de. görseniz nasıl ama nasıl heyecanlıyım elimde A4 kâğıtlar; not etmişim orada okuyabilirim dediğim iki üç şiirimi. gittik dört beş koltuk var şiirisyenlere ayrılmış. bir koltuk seçtik oturduk içlerinden. hemen yanımdaki koltukta oturan bey; ki belli ki o da bir şeyler okuyacak sahne olarak ayrılmış bölümde yanyana olduğumuza göre. beni bilirkişi gördüğü için sormadığı kesin tabii ama hanımefendi, dedi bismillah ilk cümlede; şairler neden birbirinin önünü keser, aa demişim birden o şaşkınlıkla, öyle mi yaparlar sahi. evet dedi. cidden çok şaşırmıştım hiç öyle olabileceğini düşünemezdim bile ben, inanamadım o yüzden doğruluğuna. yok dedim size öyle gelmiştir. neden kessinler, şiir güzel bir şey içindir. yok yok dedi kimse kimseyi istemez bu camiada. allaallah dedim gerçekten çok ilginç… sizin kitabınız var mı, sorusu düştü birden ilk konuyu halletmişiz gibi. güldüm gayriihtiyari, yok dedim benim olsa olsa yirmi şiirim ya var ya yok... hafifçe gülümsedi, belli ki üstünlüğü ele geçirmişti. hemen kendi kitabını çıkardı çantasından ve adımı soyadımı sordu ve bir şeyler karaladı kitabın ilk sayfasına. anımsamıyorum ne yazmıştı, aklımda neden kalsın; usulen adım sorulmuş ve usulen bana yazılmış cümleler ve elbette kitap için teşekkür ettim ama o kadar da kaba değilim. ama şaşkınım hem de bir hayli. ve bir yandan da düşünüyorum, o zamanlar bu kadar seri düşünebiliyor muydum bilmem ama ne kadar düşünsem o anki bilgimle anlayamıyorum olan biteni. bu kitap bana niye geldi şimdi durduk yerde, kitabı evirip çevirip baksam ayıp mı olur. acaba ne anlatıyor… beyefendi halen benimle konuşmakta olduğuna göre kafamı eğsem de kitaba baksam kesinlikle ayıp olacak. bir şeyler anlatıyor sürekli. bana asılıyor desem değil… du bakalım nereye varacak bu muhabbetin sonu derken beyefendiden ikinci hamle geldi: elinizde tuttuğunuz kâğıtlar da nedir? -şeyy dedim; etkinlikte okurum diye yanıma aldığım üç şiir. - hımmm verin bakayım. dedi ve kâğıtları elimden aldı bile. yüzümü görseydim o anda şaşkın ama mutlu çocuk bakışları vardır yine de eminim yüzümde, düşünsenize kimin hoşuna gitmez ki, içi dışı bir yazdıklarımı birisi okumak isteyince sevindim yani. şiirlerim ilk kez görücüye mi çıkıyormuş meğerse. şiirden henüz o kadar anlamıyordum ama şunu iyi biliyordum: ben etkinliğe çoğalmak için gelmiştim; çoğalmak ve çoğaltmak için. ama adamın hamle üstüne hamle yapasını tetikliyordu belli ki benim bu saf halim ki hamlelere doyamıyordu içi. bu sefer de neden böyle hep çocuk gibi çocuk şiirleri yazıyorsunuz demez mi okuduğu ilk şiirin henüz yarısındayken. anlayamadım beyefendi, dedim. okuduğu bir çocuk şiiri değildi çünkü. o şiir çocuklar için değil, diyerek açma gereği duydum öyle safım ki, yanlışlık düzelteceğim... ben de onu diyorum işte, dedi. çocuklar için değil ama şiirleriniz çocuk şiiri gibi. burada bunları mı okuyacaksınız. evet, dedim bunları okuyacağım. ve sustum o noktada artık. konu anlaşılmıştı. beyefendinin ilk başta sorduğu sorunun gerçekliği ve içerdiği yanıtları gün gibi ortadaydı. şairler neden birbirinin önünü keser sorusu ile yanıtını aynı diyalog içinde öğrenmeyi nasip etmişti bana hayat… devamında mükemmel bir etkinlik oldu o gün. ben çıkıp o hor görülen çocuk içimle konuşmaya başladım şiir okumaya başlamadan önce, gelenlerin hepsinin gözlerinin tam içine baktım konuşurken. nasıl ama nasıl tek yürek olduk görmeliydiniz. insanlar samimiyete ne kadar da aç ve açıktı. şiirde gezmedik de o gün hep birlikte nehirde aktık sanki. duygusunu hâla hatırlıyorum. beyefendi ise benden sonra söz alıp ilk şiirini usulen okuduktan hemen sonra bir mazeret bildirip müsaade istedi kalktı. savaş enerjisi kuranların her şeyi yenmek ya da yenilmek üzerinden alması ne kadar doğal bir sonuçmuş meğer, zaman içinde buna benzer pek çok örnek daha yaşayacaktım. bu beyefendi gibi olanları izlemeye işte o gün başladım şair camiasında. ve yakın bir zaman önce de bıraktım izlemeyi. anladım ki bu adamları izlemek gereğinden çok önemsemek oluyor. ne diyebilirim; yolları açık bahtları şanlı olsun... herkesin çöpü kendine uzun olsun elbette.
aynur uluç
15 7 19