facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

Çocuğuma aman bir travma yaşatmayım derken derken...

Çocuğuma aman bir travma yaşatmayım derken derken...

Çocuğuma aman bir travma yaşatmayım derken derken...

Bir arkadaşımın yazısını paylaşacağım. lütfen yok yazı küfürlü yok cart, yok curt diye düşünmeyin ütfen. Yani usluba takılır gibi yapıp anlattığı şeyden kaçmak için bahane yaratmayın kendinize deyim açıkca. Ki olacaksa bırakalım maksat hasıl olsun. Beni de oyalamayın hem, işim var gücüm var.))))

Yazının temasına dair beyinleri şöyle bir sıfıra toplayıp bakmakta fayda var arkadaşlar. Bittabi yine temaya uyan bir çizimimi anında buldum. Çizimde aman çocuğum bir travma yaşamasın diye diye kafayı yemiş bir ebeveyn görülmektedir. Şimdi söz ettiğim yazı;

"Ünlü birinin evladı ile ilişkilerini okuyunca bunlar düştü kafama. İsterseniz okuyun, sonra da bana dalın kâfir, küfür.

Nevsin Mengü'nün çok güzel bir tespiti var beyaz yakalı ebeveynlerle çocukları arasındaki ilişkiler için. "Çocukerkil ilişki" diyor bunların yaşamına. Evet harbiden de öyle.

Bu travma denilen s2mtrak mevzu o kadar çok abartıldı ki," aman çocuk travma yaşamasın " diye başımıza sıçmalarına izin verdik. Öyle piçler gördüm ki, değil eldivenle sevmeyi, aq nun oğlu/kızı ölse de kurtulsak dersin. Şu travma dediğiniz s2 çok abartmayın, bir miktar travma bırak zarar vermeyi, baya hayırlı bir şeydir, en azından genel toplum için. Çocuk edep, haya, toplum içinde nasıl davranması gerektiğini öğrenir bu "yersen travmalar" sayesinde. Yaramazlıkları iyidir ama ailesinin ve yaşadığı çevrenin aklını, ruhunu s.kmemesini öğrenecek kadar "travma" yaşamaları lâzım çocukların. Buna travma değil terbiye denir zaten. Allaan ılık götlüleri, terbiyeye travma deyip, ortalığın içine sıçtılar.

Ulan kuşlar bile yavrularına uçmayı öğretirken yuvadan aşağı atarlar onları, buna da "yavru kuş travması" mı diyeceğiz. Öyle çocuklar görüyorum ki uzun zamandır, al o çocukları tekrar analarının damına sok ve bir 9 ay daha bekle insana dönüşmeleri için diyorum içimden. Bu çocuklar Z kuşağı değil esas bunların ana, babaları Z ebeveyni.

Aq nun salakları, size ne oldu da normal ana babalar tarafından büyütülmenize rağmen birden çocukluğunuzun çok travmalı olduğuna karar verdiniz. Aslında yaşadığınız hayatlar, hırslar, bencillikler sizleri bir göte dönüştürdü ve sizler suçu ana, babalarınızın yarattığı "travmalara" atıp, psikologların, yaşam koçlarının, astrologların, falcıların beyinlerinizi s.kmelerine izin verdiniz.

Etrafta gördüğümüz saçma sapan insanların X ile, Z ile falan zerre ilgileri yok. Neoliberal kapitalist çağın yarattığı postmodern tipler bunlar. 90 lar da "reel sosyalizm" yıkılınca büyük, anlamlı öğretilerin çağı da bitti ve insan evlâdı o kadar büyük bir amaçsızlık girdabına girdi ki, direkt manyağa bağladı kendini. İşte o manyakların yetiştirdiği çocuklara maruz kalıyoruz şimdilerde. Kapitalizm de bu çocukları uygarlıkla ilişkilendirip, X,Y,Z diyerek kendini legalleştirip, masumlaştırıyor.

90 öncesi bir tane bile fal kafe yoktu, gazetelerin s.ktiri boktan fal köşeleri vardı ama kimse bunlar üzerine konuşmazdı. Yaşam, spor, nefes koçu falan diye bir mevzu hiç duymadım o dönemlerde. Biri ben koçum dese, kurbanda direkt keserlerdi onu. Hele o kişisel gelişim denyoluklarına bulaşan biri karşımıza çıksaydı o dönemlerde, "aqmunun oğlu, götün en önde koşanı ama kendini triplere sokuyor" diye bakardık ona kesin.

90 lara kadar travma diye birşey duymadım desem harbi abartmış olmam. Ben psikoloğa giden bile bilmiyorum çevremde o dönemlerde. Şimdi ise peynir ekmek gibi antidepresan yutuyor herkes. Neyse çok uzattım ve kendimden sıkıldım.

Hacılar, ezcümle demem o ki, gerçek ve tek bir travma var, o da içinde yaşadığımız Neoliberal kapitalist çağ. Ve yetiştirdiğimiz çocuklara arada bir bağırmaktan, kıçına 2 tokat atmaktan kimseye zarar gelmez, travma mravma yaratmayız yani. Çocuklarımızın ruhunu, aklını, silken tek şey, yaşadığımız çağın bencillikleri, hırsları, şımarıklıkları, yalnızlıklarıdır.

Öyle bir yalnızlaşma/yabancılaşma çağı ki bu, bırakın aşık oldugumuz kadına/adama, kendimize bile tahammül edemiyoruz artık. İşte esas bu hâllerimiz travma yaratıyor çocuklarda."

****

Yazısını sosyal medya sayfamda paylaştığım bu arkadaşımın bilimle ilgisi soruldu illâ ki tahmin edersiniz. İyi ki soruldu böylece bu konudaki hislerimi ve biriktirdiklerimi anlatma ve yazıya dökme imkânı verdi bana bu soru.

Arkadaşım hissettiğini yazıyor bence ve düşündüğünü ve topluma bakınca gördüğünü. Ve hayatın ana arter damarları içinde geçen bir ömre dayanarak yazıyor. Bu çok kıymetli, labaratuvarda bilim takılmaktan pek çok kez daha içerden olabilir yaşanılanlardan öğrendiklerimiz..

Çünkü bazen bilimsellik dediğimiz şey ayağımıza takılan engel de olabiliyor. Ya da bize bilimsel diye verilen şey. Sadece buna bakarsak yani. O ana kadar bulunmuş ve makalelerle zapt edilmiş bilgiye. Orada saplanıp kalabiliriz ileriye gitmek adına uğraşırken. Öyle ki içinde yüzmek için kendimize açtığımız denizi okyanus sanabiliriz hatta. Bu, bilim için de geçerli. Kaynaklara basarak gitme zorunluğu yüzünden belki en çok da bilim için geçerli.

Kendi hayatımda edindiğim acı tecrübe ise şu.. Çocuğumu yetiştirirken bilimsel yazarların, üstatların kitaplarında dediklerine uyduğum için çok pişmanım. Götürdüğümüz psikologun dediğine bu kişi bilimi temsil ediyor diye uyduğuma ise deli gibi pişmanım.

O bilimsel bilimsel konuşan kitaplara göre ana eksenimizi kurduk annelerimizin dediklerine bakmak yerine.. . Bi de onların bilgisini küçümsedik yalan yok. Hayatımızı ciddi karartacak denli kötü ödedik bunu. Öyle böyle kararmak değil. Çok uzun bi hikaye bu. Öyle bi dehlize girdi ki işler bu bilimciler gece gündüz 24 saat bizde yaşayıp kesintisiz hizmet verseler çözemeyecekleri bi hal aldı. Kimse bu kadar ağır ödemesin bilimselliğe uymayı ana ve tek eksen sanmayı.

Ve o çocuk gün geldi büyüyünce bilimin de durduğu yeri öğretti bana. Bu konuda sıkı bi yazı yazmıştım.

Onu da paylaşayım işe gitmeden. Bi de çizimimi buldum şu anki duygumu anlatan.

https://kitapeki.com/bilmeyi-aramanin-gucu-adina/

Aynur Uluç

31 Mayıs 2024