facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

caddebostan'da ses ve anlam kapıları

caddebostan'da ses ve anlam kapıları

yedi yıl önce caddebostan kültür merkezi'nde sumru, sezai, mehmet, onur, merih, imran, ben ve achilliasla birlikte sahnelediğimiz "ses ve anlam kapıları"nda her bir gelen kişi için kapıda şiir hediye etmiştik.

kendilerine özel bi şiir hediyesi alarak girsinler istemiştik salona. birbirinin aynı olmayan 550 şiir gerekiyordu bunun için. 550 koltuk vardı çünkü salonda ve çift alan olursa diye fazlası da gerekiyordu.

caddebostan'da ses ve anlam kapıları

nette bozulmamış olduğundan emin olmak için kitaplardan tek tek kontrol edilen orijinal ve, ya yaşamdaki bi acıyı gerçekliğiyle anlatan ya da yaşamı güzelleştirmeye dair çabası olan temada şiirler seçme ve hazırlama işini ben üstlenmiştim ekipte. dünyadaki şairlerden de ülkemizdeki şairlerden de seçmeye çalışıyordum. ve şiirlerin içinde şair kadınların şiirleri olmasına da ayrıca özen gösteriyordum. bilirsiniz şiir kitapları genellikle erkek isimleri ile doludur. bu anlamda bulmak da hayli zorlayıcı idi.

şiirleri sepet içinde sunacağımız için "şiir sepeti" adını verdiğim dosyayı sezai'den de yardım alarak ama ana hatlarında ben tek başıma oluşturmuştum. günler sürmüştü. ne müthiş bi çabaymış. baş döndürücü bi niyet. şimdi olsa yaparım deyip ortaya atılmaktan korkacağım bi görev. hayli zorlanmıştım unutmam mümkün değil ama nasıl bir heves içinde yapıyorum. farkında bile değilim girişilen işin büyüklüğünün, zorluğunun. tıkır tıkır çalışıyorum sadece işe odaklanmış şekilde... bulduğumu sepete koyuyor, sahilden deniz yıldızı toplayıp denize salar gibi biriktiriyorum.

insanlar böyle bi çalışma yapınca değil kapıda teker teker gelenlere dağıtmak antoloji kitabı çıkartıyorlar kocaman adlarını yazıp.. yaptığı heykelleri sokaklarda dağıtan arif dino gibi o sepette biricik olan bir şiiri birisine hediye etmek ve bunu ona söylememek bile. bu düşüncenin kendisi çılgın bi şiirmiş asıl.

kapıda gülay ve ulviye ve hande dağıtmıştı şiirleri. o anda sahne arkasında olduğum için göremedim ama hafızamda onlar dağıtım görevine gönüllü oldular gibi kalmış. ulviye'den eminim de, kapıda olup da unuttuğum varsa affola.

o kapıda şiir alanlar belki de diğerlerindeki şiirler de kendisininkiyle aynı sanmıştır. yanındakinde farklı olduğunu görünce de muhtemeldir ki en fazla on-on beş şiir ortada dönüyor sanmış olabilirler. kimin aklına gelir ki o salonda tek bi şiir kendinde ve bu şekilde her bir kişinin elindeki tek nüsha. keşke saklamış olsa bir kaçı olsun.

ben anlatmaya devam edeyim; nihayet gösteri yaklaşırken sepet şiirleri hazırdı. iş sarma yapar gibi sarıp paketlemeye gelince yer sofrası gibi hep birlikte oturmuştuk şiirlerin başına bizim evde. ben, sumru, şengül, imran ve beybin hep birlikte sarıp fiyonkluyorduk. imran bi yandan renkli printerda basıyor biz bi yandan kıkırdaya kıkırdaya sarıyorduk. imran gerçek bir elmanın fotoğrafını çekerek afiş için oluşturduğu "ses ve anlam kapıları elma"sını da her bir şiir kağıdına kondurmuştu.

sumru rulolanmış şiirleri arada teleskop gibi yaparak gözüne yaklaştırıp bakıyor, bizi güldürüyordu. beybin'in zaten gülmeye dünden razı gamzeleri kalmış aklımda. şengül'ün kıvırcık saçları ve bıcır bıcır bi şeyler anlatmaya hevesli hali, benim printerdan çıkan taze şiirleri fırından çıkacak sıcak ekmeği bekler gibi hevesim. kaptığım gibi sofraya bırakışım.

nasıl güzel bir okul, nasıl güzel bi fikirdi işin sırf bu yanı bile...

aynur uluç

afiş çalışması: ahmet imran