Bir fotoğraf düşünün karanlık bir kuyunun içinde belirmiş yüzler olsun içinde
Bir adam olsun saçlı sakallı, hatta sakarları ağarmış ve yanında küçücük bir kız çocuğu. Ne yapılan lanetler, ne çizilen karikatürler bu hayal ettiğiniz karedeki kadar etkili olamaz bence insanın üzerinde. Çünkü burada yüzlere bakardık direkt. Çünkü o yüzlere gerçekten görmek için bakmayı akıl etmiş olurduk.
İfadeleri düşünün şimdi nasıl olurdu bu fotoğrafta yüzler. Çocuğun yüzünde aslında biraz şaşkın biraz mutlu bir bakış olurdu belki de. O günlerin öznesi olmasından kaynaklı çocukça bi masumiyet. Hatta belki güven duygusu.
Başını okşarmış gibi yapılan çocuğun ruhuna yapılan yalancı müdahale olurdu illâ ki adamın parmaklarında. Ve çocuğun ifadesini düşünün yine başına şefkatli görünen bir el uzanırken. Bir büyüğü tarafından sevildiğini hissediyor ya o an. Hiç şüphelenmiyor başına geleceklerden bir oyun gibi her şey. Yıkanmış paklanmış, ciciler alınmış, giydirilmiş özenle. Hatta güven duyuyor belki de tüm bu olup bitenden ebeveynlerine karşı. Ne de olsa onlar hazırlıyor özenle. Annesi tarıyor saçlarını. O giydiriyor cicili kostümünü. İlgi odağı olduğu bir törenin içinde ona nasıl anlatıldıysa durum onu yaşıyor imgeleminde çocuk. Henüz insanların cinsel isteklerinin bedeninde ruhunda açacağı yaralardan habersiz. İnsanların böyle istekleri olduğundan habersiz hatta.
Küçücük yaşta evlendirilen kızın yüz ifadelerini düşünün şimdi. Nasıl gelişmiş, ona nasıl sunulmuştur olay. Nasıl yaşamıştır adım adım. Annesi saçlarını tarayıp nasıl yollamış koca ne demektir bilmediği bir adamın yanına. Kocası nasıl kandırmış karı kocalar böyle oyunlar oynarlar ama bak annen baban söylüyor mu, kimselere söylenmez bu oyunlar, diyerek çocuk dünyasına nasıl da sızmış.
İfadeleri düşünün tekrar ve tekrar. Siz düşünün adamın ifadesi nasıldır o anda. Ağzının suyu akıyor o körpe beden karşısında. Ve şefkatli bir amcayı oynuyor kandırmak için. Bu fotoğrafın tüm detaylarını siz kurun teker teker imgeleminizde. Yenilip içilen tabakların bulaşığını, ailenin düğün telâşını filan düşünün.
Fotoğraflardaki yüzler değişsin sonra birer birer. Bu sefer esmer bir kız çocuğu bir yaşlı adam. Bu sefer sarışın buğday tenli bir başka masum çocuk. Bu sefer kıvırcık olsun duvağının altında çocuğun başı. Düşündüklerinizde değiştirin yüzleri ama ifadeler her seferinde ne kadar da birbirine benziyor değil mi.
Çünkü hep aynı senaryo işler bu gidişatta. Hep aynı alttan isterik oyun ve kız çocuğunda aynı masum inanış olur. İnsanın ailesi hazırlarsa kumpası o yaşta bir çocuğun yapabileceği hiç bir şey yoktur. O oyuna masumca dahil olur.
Ama yaşananlar hiç de oyun değildir. Dahası kendisine sinsice bir oyun oynanırken onun bildiği gibi değildir hiç de oyun sözcüğü.
Dünya bu kadar kötü bir yer olmak zorunda değil. Herkes bir açıklama buluyor ya kendi mezhebince bu dünyada yaşananlara, yok anne babayı seçiyormuşuz da dünyaya gelmeden önce, önceki hayatında ne yaptıysa onu dengeliyormuş insan filan. Yok bu dünya sınav yeriymiş de bu da onun sınavıymış.
Bilmiyorum bu örneklerde ne diyecek bu açıklamalarla dünyayı yorumlayanlar. Yorum çok tehlikeli bir şey bence gerçekliği görmeyi mükemmel şekilde engeller. Her olay o yoruma göre bir kılığa girer. Ve kendince makul bir sebep bulunur her seferinde Kendisini bir şekilde dolduruşa getirip bu olaydaki caniliği bile birilerine makul gösterebiliyor dünyayı nasıl yorumladığı insan zihninin.
Ve kızarız duyunca. Aa olur mu öyle şey denir hemen, iş böyle bir mecraya gelince. Yani demem o ki birilerini lanetlemek kolaydır. Hiç bir şeyi de çözmüyor. Tepkimizi verince masum olmuyoruz yeniden.
Ceza mekanizması da çözmüyor işi. Son örneğe bakalım. Hikâyede bir çok noktada örtbas edildiği noktalar var konunun. Doğduğu hastaneden tarih istemek yerine kemik yaşı istenmesi gibi mahkemede. Böylece ben bu duruma razı değilim diyecek yaşa ve bilince geldiğinde 17 yaşında iken daha büyük gösterilebilir oluyor basit bir takasla test sırasında. Hem yaşı o koşullarda 18 olsa ne olur artık gerçekten. Yıllardır ruhunda açılan oyukları kim toparlayacak. Kimden destek bulacak onu tıpış tıpış oraya gönderen aileden mi. 18 yaş, normal koşullarda yetişmiş bir insan için yetişkinliğin başlama yaşı olarak belirlendi diye ondaki dipsiz travmaları kim eritecek.
Ne çok zor durum var burada. Sakallıya bakalım bir de. Hangi içsel durum bir insanı küçücük bir çocukla çiftleşmeyi isteyecek psikolojik pozisyona kadar getirir. Midemizin bulanması, burnumuzun sızlaması hiç bir şeyi çözmüyor. Dur desek de durmuyor, sürekli yeni fotoğraflar düşüyor önümüze.
İşte tüm bunları oluşturan içsel ve dışsal sebeplerin ve sonuçların, psikolojik ve sosyolojik detayların çok doğru fark edilip çok daha derin bir kavrayışla bu kafaların nasıl oluştuğunu anlayıp o tuğlayı en alttan çekebilecek bir hamle lâzım sanki. Onları iyileştirecek bir toplum düzeni aslında bize gereken şey. Kişilerin tek başına kurdukları bir cehennem değil çünkü bu yaşananlar.
O yüzden konu siyasi... O yüzden konu sosyolojinin alanında, hiç bir şey ondan ayrı değil ekonominin alanında, felsefenin, psikolojinin ve bedene hastalık olarak yansılarını düşünecek olursak tıbbın alanında ve elbette insanlığın en çok.
Aynur Uluç