facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

ben değiştim dünya değişti

ben değiştim dünya değişti


ben değiştim dünya değişti bu fotoğraf 2010 yılındanmış. face iyi ki çıkardı karşıma ne çok şeye ayna oldu sahiden.. o zamanlar "koleksiyon kuyusu" sunumuyla paylaşmışım. yani objelere dikkat çektirerek. şimdi ise bakın hiç yaşlanmamışım diye paylaştım. kendime bakmışım bugün doğal olarak, o günse fondaki nesnelere...

ben kendime bakınca herkes de bana bakmış yorumlarda. neyi işaret edersek neyi görürsek onu gösteriyoruz.. kendimizi saklarsak kimse görmüyor bizi.. işte işin püf noktası bu. bakın demişim ve bakmışlar.. gençleşmişsin yıllar sende ters akmış, demişler hep.

2010 yılında fotoğrafı paylaştığımda sevgili ramazan topoğlu'nun bir yorumu var resmin altında. şöyle yazmış ramazan topoğlu:

"Sarraf terazisi Themis heykeli gibi duruyor orda. Yıllar yılı gramaj ustlalığının maharetinde. Başı dik.Nasıl kullanıldıysam öyleyim, diyor.Tüm bu klasık ve sıcak ortam içinde Aynur kendini sahipleniyor ellerini iyice kavuşturarak."

bu yoruma yıllar sonra gülümseyerek baktım şimdi.... o zamanki gibi yine yorumdaki şiirsellik ve ince bakış hoşuma gitti.. ve tabii ki kendini sahiplenme detayı. ama dedim ki yok yok nerdeeee kendini sahipleniş. bu olsa olsa kendini koruma içselliği..

o günkü bakışlarına da bak dedim aynur... duruşumdaki ürkekliğe baktım. kendini sahiplenmek gerekmiş hayatın karşısında. evet. bunu anlamışım hafiften.. ama nasıl ürküttüyse beni hayat o yıllarda. kaçmışım işte içime... dik dururken bile içim titremiş..

bence de yıllar terse akmış gibi ama bunda yaptığım kırışıklıklara karşı yaptığım kremlerin, renk dengeleyici c vitaminli serumların mutlaka çok ama çok payı var.. meyve asitlerinden "vitamin katkılı serum" yapıyorum mesela. muhteşem bir şey.. gözenekleri sıkılaştırıyor. cildi soymadan yeniliyor, toparlıyor, gençleştiriyor. prof dr. orhan baransü'nün formülüdür; diğer kremler gibi...

bir gün bakmıştım ki resmen, öncesi sonrası diye fotoğraf koyarlar ya, aynen öyle olmuş cildim. eskiden baya bir çukurlar vardı yüzümde.. gençlikteki sivilcelerin derin izleri vardı kraterler şeklinde.. ama bir baktım artık o kadar yoklar. hayli bir düzgünleşmiş yüzeyi... hemen fotoğrafları orhan beye göstermiştim o gün.. aradaki fark inanılmazdı. yıllar içinde cildim kendine gelmişti çaktırmadan. çaktırmadan diyorum çünkü orhan bey reçete yazdıklarına her gece sür diyerek veriyor bu formülü ... bense her söküğünü dikemeyen terzi gibi ancak ayda bir kez sürüp bırakmıştım serumu. ama buna rağmen sonuç muhteşemdi. zaten biliyordum ama o gün iyice bir derinden anladım yaptığım şeylerin iksir gibi olduğunu.

tüm bu cadılığımdan kaynaklı cilt onarmalarımın yanı sıra bir şey daha var işte... çok önemli bir şey..... o da sevgili ramazan'ın yorumunda söylediği şey; kendini sahiplenmek.

artık kendimi gerçekten sahipleniyorum. başkalarını sahiplendiğim gibi bile değil, kendimi en temelde sahipleniyorum.. bedenin işleyişini anladıkça, insanın en temel içgüdülerini anladıkça, sağlığı hastalığı anladıkça, evrimi anladıkça yeniden ve yeniden bakıyorum heybemde biriktirdiklerime... ben varsam hayat var.. o çok önemsediğim insanlar ben varsam var.

bunun bir detay değil felsefenin ta kendisi olduğunu anladım artık.. öyle ürkekçe değil ... korumak için hiç değil... seviyorum kendimi harbi.. şaşkınlıklarımı, hayretlerimi, korkularımı seviyorum. cesaretimi, azmimi seviyorum. bedenimi ve ruhumu seviyorum. hayatın içindeki beni yansıtan şiirlerimi, resimlerimi seviyorum. yaptığım kremleri, serumları, şampuanları seviyorum. tüm yaptıklarımı ve hatta yapamayışlarımı seviyorum..

ışığı başka yerde aramıyorum artık. o yansıyor artık duruşuma edama...bunun çok farkındayım.. bence genç kalmamın bir sırrı yaptığım formüllerse, bir sırrı da içimde yıllar içinde dönüşen enerji. birileri beni görmüyor diye üzülmüyorum artık.

içinde yer aldığım halde yıllarca pek çok afişe ismim yazılmadı meselâ. hepsinde değil tabi, yazılması mecbur kalınıp yazıldığı da oldu. ama genelde yan elemandım hep. işi yaparken birinci halka, sunarken yandan sondan ve sıradan birisi... ne kadar dert ederdim o zaman bu adaletsizliği, bilemezsiniz. oysa o kadar derin sahiplenirdim ki yapılanları… nasıl koşar, işin her dakikasına ayrı kafa yorardım. hani bir gün o cesareti takınıp sorsanız ki hep birlikte kotarıyouz her aşamasında da afişte benim adım neden yok. bir de üstüne suçlu olurum, ün düşkünü sanılırım diye soramazdım bile. kimse de bunu açıklamazdı bana. öyle bir “devrimci” hava esastı zeminde. emeğinize sahip çıkmak bir hak değil ayıptı yani o meclislerde. kaşla gözle yönetilen bir hava eserdi dipte sürekli.

ben her geçen gün yeni şeyler öğrenir, öğrendiklerimin coşkusuyla dolar ve bu sebeple derin bir minnet duyardım bir yandan ama benim önemsediğim şeyler hep önemli cümlelerle altı çizile çizile kocaman edilmiş dertlerin içinde nedense hep soft kalırdı. yazdığımız şiirler hep aynı ölçeklerce öldüğü için yeterince devrimci bulunmaz dertlerimiz devrimden sonraya kalacak kadar basit olurdu. böyle hep işin daha önemsiz olan parçası olma rollünde dururken içsel olarak ne kadar ne yapsam bir türlü varlığımı bulamazdım o çemberin içinde ve içerlerdim bir yandan. tüm bunların ilerici dediğimiz yapıların içinde yaşanması ise insanı hepten yaralayan çapraz bir düğüm atmış içime.

bu tür yaklaşımlar bir tek benim başıma gelmiyor tabi ki. her birimizi ayrıca incitiyor her tekrarlandığı yerde. ve bir tek benim başıma gelmemiş olması çok daha kötü. bu davranışların nasıl travmalara sebep olduğu koca bir gerçeklik halini alıyor öyle olunca. kişisel bir dert olmaktan çıkıyor mevzuu. . nedenlerine hiç bakmayalım.. ))) hayli bir psikolojik, sosyolojik, tarihsel dökümanlar çıkar bu işlerin altından.. kocaman kocaman yazı konusu bence işin bu kısmı. zaman geçti ve ben kendimdeki değişime bakıyorum sadece bugün. bu sebepleri anlamaya çalışmayı da bıraktım artık... annemin bir sözü vardı “huy yoktur imkan vardır” derdi hep. kendime ve kadınların dertlerine, açık ya da örtük susturulmuşluğunun hayata ve hayatıma yansılarına daha net ve daha güçlü karşı koymalıydım. bende de var yani kabahat.

diyeceğim o ki; işimde de, evimde de, sanatımda da hatta ve hatta yolda yürürken bile görüyorum kendimi. an geliyor kendinizi çocuğunuzdan bile korumanız gerekiyor.

o günden bugüne tavrımda tek değişen şey bu oldu yıllar içinde. veee n'oldu biliyor musunuz sonuç... ben kendimi görünce herbikesler görmeye başladı. "sen değiş dünya değişsin" diye boşa dememiş bu cümleyi bulanlar. hayat kurdurmuş resmen. ben çok iyi anlıyorum şimdi..

aynur uluç
22 10 19