Basım öncesi korsan bir şiir için sahibine mektup
"korsan bir şiirde buluşalım; peki
çevremizi sarsın aynalı, aynasızlar; illâ ki
ben senin şiirine açık görüşe gideyim; heves
sen benim şiirimi kapalı geçmişe say; kabul
alınlarımıza yazılamaya çıkalım
acelemiz var; haydi
bir daha ki sefere güzel yenilelim; söz
birlikte düşelim yere; ne güzel
bizi şiirlerimiz kaldırsın; elbette
söz oynasın, şiir patlasın; yakışır
alnımızda buluşsun izinsiz âşıklar;
her daim"
sezai sarıoğlu
Tekrar merhaba
Şiirinin kitaba girmeden önceki son hâlini okudum. Kabul edersen yukarıdaki şekile gelecek şekilde “söz oynasın, şiir patlasın; yakışır” dizesinde yer değişikliği yaptım. iki sebeple. Hem ritm ve akış daha uyuyor anlamsal bakımdan da patlasın sözü ikinci olursa dize içinde vurgu ona olmuş olur. Hepimizin bildiği “Vur patlasın çal oynasın” cümlesini hem kullanmış hem dönüştürmüş hem de tepetaklak da etmiş olursun bu yer değişikliği ile..
Ama asıl asıl asıl önemli olan şu ki; şiir’in de kutsal olmadığını vurgulaması açısından bu çok iyi bir algı yaratır. Şiiri seviyoruz bu kadar önemsiyoruz diyor şair, ve bir yandan da patlasın diyebiliyor şiir için, hem de aynı şiir içinde. Bu denge çok önemli çünkü kutsala karşı gelirken yeni bir kutsal yaratmıyor bunun da altı doğal bir şekilde çizilmiş oluyor bu yer değişikliği ile.
“Aşıklar” ile biten ve her daim sözünü alta almanı önermiştim. Bu düzenlemeyi benimsemene sevindim. Ben de en çok onu sevmiştim ama sırf sevmek yetmez, sebeplerine de bakmak lazım.. Orada alta alınmış olması ile her daim sözü sadece o bir önceki dizeyi değil tüm şiiri kapsayan bir genişlemeye dönüşüyor. Ve aşıklar sözü şiir boyunca süren bir sesle uyumlanıyor, ahenkleniyor. Bu da önce “aynasızlar” ileride “geçmişe say” diyen ses benzeşimi ve nihayetinde de “aşıklar” sözü ile elde edilmiş oluyor tını.
Her daim sözünün finalindeki “m” harfi sanki şiiri derleyip topluyor. Zamanın içinde sabitliyor bu genişlemeyi. Finalde bulduğun bu her daim sözüne bayıldım bu sebeple. Okuduğum ilk versiyonda peki diye bitiyordu ya. Nasıl olacak bu iş diye bayaca düşünmüştüm orayı tabipliğin bahçesinde. O yüzden eczaneye döndüğümde her daimli şekli mailde görünce gözlerim parladı resmen.
Şiirin alınyazısına karşı duruşu taşıması başka bir kıymet onu yazmıştım zaten sana. Ama asıl beni heyecanlandıran bir başka devrimci yanına yeni geliyorum şimdi… Kadını ve erkeği şiir söyleyişte de eşitleyen yanı. Aşk insanı eşitler demişti birisi sanki Mevlana'ydı emin değilim. Önemli de değil, Şiir söyleyişte ise hep kadın tarih boyunca erkekten geride gelmiş sayılmış biliyorsun. Halâ bunun mücadelesi var solda bile hep devrimden sonraya ertelenen meselelerdendir bu da… Erkek karşısındaki kadın hakları konusu gibi. Kaldı ki şiirde geride kalması en ihmal edilebilir yanı gibi görünüyor; bu da meselenin bir başka yüzü. Ama bu sorunun şairler dünyasında bile genelde nasıl görmezden gelindiğini düşününce senin bu şiirinin devrimciliği daha da ortaya çıkıyor. ( Akifin ( Kurtuluş ) yazdığı yazıyı anımsıyorum: erkek şairlerin dilini nasıl kurduğunu örneklerle anlatmıştı; neyse meseleyi dağıtmayım. )
Ki sen bu şiirde şiir söyleyişi kadın ve erkek diye eşitlemekten çok çok daha ötesini yapıyorsun; birbiri içinde eritiyorsun iki şiir söyleyeni de. Aşk gibi bir hâlle hem de. Şairin şiirle ilişkisi de eşik atlıyor ( genele yayarsak konuyu) şiirlerin birbiri ile ilişkisi ve anlamlandırılması da. Şiir ne içindir sorusu da kendiliğinden cevaplanıyor.. "bir dahaki sefere güzel yenilelim" diyor şair, şiir içinde. Bizi ayağa şiirlerimiz kaldırsın diyor. Ve bunu perçinliyor elbette. Düşünce bizi şiirlerimiz ayağa kaldırır. "Sır şahtır ihtimam gösteriniz" demiş oluyor bir anlamda da.. “Şiir şahtır”bunu bi anlayın ey ahali diyor. Ve şiir de aşk gibi haramsa güzeldir diyor. “Şiir dediğin haram olur” diyor. Şiir aşktır, aşk şiir diyor. Yazılamaya çıkıyoruz alınlarda şiirle kalkıyoruz ayağa, bu yazıya karşı gelişte düştüğümüz yerden. Düşüyoruz ve bundan tersine keyif alıyoruz diyor şair. “Ne güzel” diyerek açıkça söylüyor lafı dolandırmadan. O patlasın dediği şiir. yakışır diyerek de kuvvetlendirerek üstelik.
Kadın ve erkek şiirinin eşitlenmekten de öte birbiri içinde eridiği karıştığı bu özel duruma ilişkin konuşmaya devam edecek olursam geri dönüp konuya. Şiiri şairinden bağımsız düşünürsek; ister bunu bir kadın okur kendi söylemiş gibi okusun okurken, ister bir erkek okur. Neticede değişmiyor.;( şiirin artık şairinden çıktığı, okurun da kendisini şiirdeki “ben”in yerine koyduğum zamandan söz ediyorum, öte yandan şiirin şairinin de şiirin bir okuru olduğu zamandan) şiire benim diyen ve hayalinde canlandırdığı sevgilisini düşünerek anlamlandıran okur şiir söyleyişte eşitlenmiş oluyorlar. Birisi asıl diğeri yan ürün değil; birbirini hamur gibi yoğuran iki şiir( şiirler yani )var belli ki. Ve belli ki bu şiirlerden bir bölümü kadına bir bölüme erkeğe ait. Ama işin bu yanı altı çizilerek mevzu bile yapılmamış. Tam olması gerektiği yerden konuşuyor zaten. Şair öyle algılıyor zaten ve bunu algıladığı yerden direk dile getiriyor. Şiirde tam da olması gereken budur bana göre. Başarılı bir şiirde demek istiyorum elbette. )
Yağmur yağıyor demiyor şair, yağdırıyor şiirinde yağmuru. İşte bu bakımlardan da tarihsel gidişatta çok önemli bir şiir olacak bu senin için inanıyorum. Sen bunu doğallıkla yazmış olsan da erkek bir şair olduğun için yaptığın çok kıymetli oluyor. Bu şiiri bir kadın şair yazmış olsaydı algı zaten kadın kendisini eşitliyor elbette gibi anlaşılabilme riski vardı. Erkek şair yazınca bu çok özel bir kıymet oluyor. İçselleşmiş bilgi oluyor durum; emanet değil...
Aynur Uluç
27 Mayıs 2013