adım adım internet kültürü
internet kültürünü hep birlikte oluşturuyoruz. bu hamurun nasıl yoğrulacağına dair düşünsel girişimler o yüzden çok kıymetli, bu alanı herkes istediği gibi kullansın demek özgürlükçü gibi görünebilir ilk bakışta, ancak bir anlamda da zorlayıcı. çünkü birimiz diğerini kendi kişisel tatminlerine sıklıkla alet ediyorsa ve diğerleri de buna gönüllü alet oluyorsa burada topluma ayna tutacak bir şeyler oluyor demektir, anlamaya çalışmak elzem. kendimiz dahil bu anlama niyeti oldukça önemli, bu aynada kendimize de bakmak mümkün ve gerekli| elbette insanız beğenilmek hepimizin hoşuna gider ama dedim ya en çok ne beklediğimize göre değişir bu.
meselâ benim eskiden daha fazla hoşuma giderdi kişisel takdirler ama rahatsız da olurdum bir yandan için için. mutlu da olurdum yalan yok; onaylanmaya ihtiyaç hissederdim o zamanlar, bir yandan da işlediğim temayı dağıtıyor diye kaygılanırdım. sözünü ettiğim tarihler şiire yeni bulaştığım 2003 yılları, antolojideki sayfamdan söz ediyorum. kültür şenliği gibi olurdu sayfa o zamanlar, çünkü şiirlerimde işlenen temaya dair ya da şiirin biçimine dair fikri olanı onore eder hatta o doğrultuda şiirlerime yeniden çalışırdım. ve nasıl oluyor diye bakardım. insanlar kendileri dahil olduğu yerde kendisini iyi hisseder ve içlerinde katılım göstermek gereği yükselir. diğer türlü seyirci rolündedir ve yermekle övmek arasında bir yerde bırakır onu bu seyirci rolü. Hem onlara öyle bir etkisi oldu bu içerden paylaşımın hem de bana çok faydası dokundu. bir konuya her bir açıdan tekrar tekrar bakmayı o günlerde pratik ettim çokça...
ve artık kişisel övgüler başat olursa bu benim canımı sıkıyor nerdeyse, bana fikirle gelen yorumlarsa heyecanlandırıyor. sosyal medyada gelen övgüler canımı sıkıyor, diyorum çünkü birisi yaparsa diğerleri de ordan yürüyor, ilk yorumcu fikirle gelirse diğerleri de ordan. o yüzden sayfamda kişisel övgülere ve günaydınlara çok sıcak bakmıyor ve önünü kesmek için de tavrımı belli ediyorum.
sosyolojik araştırma konusu olduğu kesin netteki hallerimizin. 2003 'te gazetede dr. hakan erkaya'nın "tuşların ardındaki şehvet" isimli yazısını okuduğumdan bu yana neredeyse yirmi yıla yaklaşan bir zaman geçmiş. o günden beri internet kültürü ve bu kültürün yaşama etkileri ve pratikte yaşananların internete yansıması bahsi ilgimi çekiyor. ki o zaman ne face vardı ne başka sosyal medya. maille herkes birbirine dosya fw'luyordu ancak, bir de slideshow modası vardı mailde..ve chatleşme vardı tabii... gerek briç gibi, tavla gibi oyunlar üzerinden, gerekse direk chat odaları.
şimdi onun bir ileri versiyonu olarak herkese açık yayın yapabilmek imkanı var. gerek fotoğraf, gerek kısa video, gerek resim gerek yazı.. bu iyi bir şey artık yayın evlerinin, sanat galerilerinin, bilirkişi ünvanlı üstatların tekelinden çıktı sanatsal üretim. ve yaygınlaştı, hürleşti, çeşitlendi. hedef kitlesine ulaşması kolaylaştı. haberlerin kontrol edilmesi ve sansürlenmesi bir nebze daha zorlaştı. haber alma hakkı yanında yorumlara ulaşma şansımız da çoğaldı.
kimisi de kendi reklamını yapar oldu bu yolla. ama öte yandan belli bir kitlenin kendi imtiyazlarıyla sınırlı kalınan sanat alanları vardı eskiden. şimdi internet sayesinde üreticinin kendi tanıtımını yapması da imkan dahilinde oldu. kendi üretimini insanlara sunma şansı oluştu; gerek youtube, gerek sosyal medya sayfalarında.
iyilik ve kötülük dengesi içiçe işte. ilgimi çeken şu ki bu internet kültürünü hep birlikte oluşturuyoruz. günahı sevabı ne varsa bize dair... onayladığımız, bir parçası olduğumuz, karşı çıktığımız, sessiz kaldığımız her şey bu kocaman bütünü milim milim işliyor.
ve o bütün aslında hayatımız artık. sanaldan kopuk bir gerçeklik tahayyül edemiyoruz ve çok da zor görülüyor bu. üstelik gerekli de değil. sosyal medya bir araç. ve o aracı nasıl kullanırsak o yöne hizmet edecek bir araç. tahlillerimiz sadece araca dair olursa eksik olur bu. yanlış olur yanıltır ve de.. o aracın imkanları ile birleştiğinde insana ne oluyor ona bakmalı.. o aracı en çok neye hizmet ettiriyorsa hayatının turnusolü ordadır.
aynur uluç
3 11 19