facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

adana mersin kaç anı eder...

adana mersin kaç anı eder...

mersin kültürhane etkinliğimize dair izler çıkıyor karşıma bugünlerde sıklıkla sosyal medyada.. mehtapımın oğlu kültürhanede kitaplarımı buluyor ve oradan tetikleniyor öykü..

adana mersin kaç anı eder...zaten aklım hep oralarda sevgili çiğdem'in sağlık durumu sebebiyle kalbim oralarda atıyor..

tüm bunların içinde, ayrıca da mersin'de yaşayan bir güzel kadın ( göksu baykal) kültürhanede bıraktığım kitapların fotoğrafını çekip face'e koyunca dün gece, sabahı zor bekledi dökülüverdi dilim.. anlattım da anlattım. hızımı kesemeden kendimi az gitim çok dömndümü aydığım günlerdeki gibi hissettim resmen.

yazıyı bitirdiğimde baktım ki; 'değil adana'yı anlatmış gibi olmuşum en çok ama adana hem kendiydi hem de mersin gösterisinin hazırlığıydı bir anlamda da.. yani anlattıklarım benim için mersindi; en az adana olduğu kadar..

bizim için çok büyülü bir deneyime beşiklik yapmıştı o bölge... mersin'e geldiğimde birlikte şarkı söyleyeceğimiz çiğdem akbaba ile sadece face'den tanışıyordum ama yakın arkadaş olmuştuk burdan. çiğdem bu etkinlik için beni çağırdığında bir ekip kurdu resmen orada. mücahit göker ve ve serdar keskin'e söyledi geleceğimi. birlikte olmayı önerdi bu programda. ve onlarla da yeni tanışmıştı. hatta belki de bu etkinlik için. tamam dediler. bir araya daha önce gelme şansımız yoktu ben istanbul'da olduğum için. bu birbirini tanıyana sahnede neler yaptığını bilmeyen dört kişi bir araya gelip sahneye çıkacaktık ve değil prova ya da seslere akışa çalışmak. ortada bir akış yoktu. akışın nasıl olacağına dair bir fikir bile yoktu. iki üç gün önce gitmeye karar verdim bu yüzden. ben gidene kadar da onlar bir kez bir araya gelip hangi şarkıları söyleyebileceklerini belirlemişlerdi..çiğdemin kafasında vardı zaten yedi dilde söylemek. serdar ve mücahit hoca da nelerle katılabileceklerini aşağı yukarı kafalarında hesaplamışlardı geriye bir tek ben kalıyordum ne okuyacak ne anlatacaktım ve bunları hangi sırayla birbirine ekleyecek anlamlı bir bütün elde edecektim anlattıklarımla temada.. ben erken geliyorum dedim biletim ona göre alındı ve gittiğim gecenin sabahına bir adana programı eklemişti bile çalışkan çiğdem. nasıl yani. garip bir heyecan gece geç gideceğim uyuyacağım sabah kalkacağım ve hazırlık başlayacak ve ne anlatacağımı bilmediğim için kafamda hiç bir şey yok ve ezberi olmayan birisi olduğumu kimse bilmiyor ekipten sanıyorlar ki aynur çıkıyor ve okuyor heybesi ezber dolu.. oysa tam tersi ben sadece mantıkları tutuyorum aklımda neyi nereye bağlayacağımı kuruyorum önceden şiirler de anlatılar da aynı mantığın eseri olarak dökülüyor ağzımdan. o sabah kalktık çiğdemin çok özel bir arkadaşının evinde kaldık o gece. sabah kahvaltımızı yaptık ve çiğdem kuaföre gideceğim bir saat ben deyince dedim benim saça başa ellemeye gerek yok. kafam nasılsa öyle çıkarım ben sahneye. önemli olan kafamın içinde bir şeyler olmalı sende şarkılar hazır bir prova da almıştınız birlikte.. bana bir saat yeter. yeter ki sesiz ve tek başına kalayım.. çıkardım önüme anlatabileceğim tüm föyleri ve akış planı da henüz olmadığı için ortada ve müzikleri de nerdeyse hiç bilemediğim için önce bir baktım tomarla kağıt ve şiir anlatı örnekleri.. ben hayıflanmam işin yoğunluğunda o gün de öyle yaptım. ahhh demedim ne olurdu çiğdem gönderdiğinde bir baksaydın adam gibi şu şarkılara demedim kendime. nasıl deyip de kendimin kalbini kırayım oraya zor yetişmişim bir yandan da yoğun eczane hayatı..ben kendimi biliyorum oraya nasıl hangi şartlarda geldim. önce derin bir nefes aldım.

sonra şöyle bir baktım şiirlere göz ucuyla. yok hiç bir fikrim yok hangisi gerekecek sahnede. zamansa tıkır tıkır işliyor. o zamaaaaan aldım elime kağıtları.. hepsini sırasıyla yoğunlaşarak okumaya başladım. gerekliye gereksize sonra kafa yoracaktık belli ki çünkü ancak bir araya geldiğimizde belli olacaktı ne gerekecekti bana. ve benim anlatacaklarım da onlara yabancı olacağı için belli ki o işe son anda karar verecektim akış kurmanın pratiği içinde.. hepsine ama hepsine sıkı bir yoğunlaşma içinde baktım ve sesli okudum. artık neye karar verirsem onu seslendirecektim gösterinin içinde. tam hepsinin üstünden geçme işi bitiyordu ki çiğdem telefon etti şu noktada bir taksi durağı var. evden çık oraya git bir taksiye atla şu noktaya gel. kuaförün karşısı beni al devam edeceğiz..nereye gidiyoruz ali sesal'ı alacağız o bizi götürecek serdarların evine akışı kuracağız. oyy maceraya bak severim böyle atraksiyonları tanımadığım ilk kez gittiğim bir şehir mersin. her şey büyülü geliyor zaten bana.. ağaçlar duraklar evler taksi durağı bile heyecan veriyor. tanımadığı bir sevgiliyle buluşmak gibi şehrin etkisi bende o an..ve tek olmak bana bu heyecanı yaşama şansı veriyor. pek bir keyfim yerine geldi bu telefonla. zaten akşam adana gösterisi var heyecanlar katmerli.. uça uça gittim bindim taksiye. çiğdem nasıl güzel olmuş saçları bukle bukle.. enerjisi bin beş yüz. arapça şarkısını söylemiş kuaförde ve nasıl güzel bir aksanla söylediğini söylemişler. ki müthişti her dilde söylediği ve kendisine yakıştırdığı enerji..sahne edası müthiş ve kendine özgüydü. ama ben henüz bunu bilmiyordum. onu sahnede hiç görmemiştim ve hangi şarkıları nasıl söyleyebileceğine dair bir fikrim yoktu. oraya geldiğimde ve birlikte sahne kuralım aynur seninle aynı sahnede olmak istiyorum, dediğinde çiğdem; ben onun konservatuvar mezunu olduğunu da bilmiyordum. şarkıya hevesli bir kadındı benim bilgimde. ve bu hepsinden önemliydi aslında. hala da öyle.. ama konservatuvarlıymış ve hevesine bilgisini de ekleme fırsatı olduğu için şarkı söylemekte çok yetkinmiş meğerse. bunların hepsini biraz sonraki provada görecektim.

ali sesal tiyatrocu arkadaşı çiğdem'in... şirin mi şirin, cana yakın mı yakın, içten mi içten bir adam. onu görür görmez sevdim. güven verdi duruşu. konunun hemen özünü kavrayacağına dair iç görüsü güven verdi bunların hepsini duruşundan sesinden anladım. vakit öyle dar ki durup da sohbet edecek vakit yok. ali sesal!ın minübüsüne atladık ve doğruu serdar keskin'în evine gidiyoruz. oyy bayıldımmm, serdar'ın evi deniz manzaralı balkonunda çiçeklerle dolu hoş enerjili bir ev. bir müzisyen evi olduğu için de enstrümanlar nota sehpası eşyalar oyy, her şey ne kadar güzel. serdarla ve mücahit göker hocayla tanıştım. saat tam ikiydi. saat altıda yola çıkmak zorundaydık yol yemek derken akşam gösteri 8' deydi. bu demek ki tam dört saatimiz var. sen nasılsın yok yol nasıldı sen aslında kimsin ben kimim filanla geçirecek vakit yoktu. gülümsedik ve 2'yi beş geçe akışı kurmaya başlamıştık bile..ben bütün kağıtlarımı anında halıya serdim.. hangisi gerekse küt diye elime alacak bir pozisyon yarattım. ahh ali sesal de oturdu yere kağıtları okumaya başladı işte bu harika... harika hissettim o an. bir göz daha olacak benimle birlikte seçimlerde demek ki.. çiğdem şarkıya girdi kafasında kurmuştu sanırım bununla başlarım diye.. hemen enstrümanlarıyla eşlik ettiler mücahit hoca ve serdar keskin. çok güzel ... o sabah ayrıntılı öğrenmeme imkan veren bir masal okumuştum. simurg masalı.. daha önce hiç masal anlatmamıştım sahnede.. bu masalı da canan'ın kaf dağının ardında isimli sergisinde dinlemiştim kulaklıkla istanbul'da. ve masalın daha önceden bilmediğim ayrıntılarına vurulmuştum.

evet, bu masalla başlayacaktım. işte başlangıç noktamı bulmuştum. ben direk masala girdim ve girizgahımı yaptım sahnede gibi..ben bitirir bitirmez çiğdem planındaki şarkılardan uygun olanı girdi. ve bir sunum konuşması yapmasına ekipçe anında karar verdik ve içeriği nasıl yapacağımıza. bir şarkı bir şiir anlatı gidiyorduk öyle şarkıyı dinlerken yerdeki kağıtlarda yazılanlardan hangisi uygun diye bakıyordum. ve nerdeyse benim seçtiğimin aynısını ali de bana uzatıyor buraya bu yakışır diye göz kırpıyordu.. bu çifte sağlamalı seçimler daha da bir iyi hissettiriyor yapacağımız işin güzelliğini şimdiden duyumsatıyordu bir yandan akışı kuruyorduk bir yandan ben sırayı not alıyordum anında ve bir yandan da prova olmuş oluyorduk. üçü bir arada bir tat....bir çay ve bir şeyler atıştırma için zaman. kısa sohbetler takılmalar, yaptığımız işi beğenmenin hoşnutluğu üzerimizde.. yola çıkıcaz varsa tuvalet ihtiyacı olanlar girsin filan derken zaman hem su gibi geçti hem de o suyu acaip fark ettire ettire geçti; her dakikasının güzelliğini.. ve yola düştüğümüzde saat tam akşam 6' ydı.. yani tam planladığımız gibi.. :)

yol çok keyifliydi. hiç prova tekrar almak filan yok içinden geçirmek yok. onlar zaten şarkı söyleyecekler ve ezberlerinde ama ben de de yok. ne anlatıcam derdi. bir daha bir bakayım ezbere filan. yol akıyordu ve ben yolları pek severim hele böyle koca beyaz bir minübüse dolmuşuz kakara kikiri şehirlerarası gidiyoruz. şimdi not bakmak en son yapacağım şey. hele de notlara bakıp yolu kaçıramam bir yol manyağı olarak. yolun tadını en iyi bilenlerden olarak bunu yapmam kendime. nitekim de yapmadım. aklıma geldi mi geldi... neden geldi biliyor musunuz öyle yapmadığımın iyice farkına varıp tadını bihakkın çıkartmak için geldi. ezberi olmamak zor iş demeyin.. hiç bir şey ezbere değil ki benim hayatımda şiirler ezberden olsun.. bi kere müthiş bir özgürlük.. düşünsenize. dilediğin gibi akıtabilirsin şiiri. her seferinde yeniden yazılabilir bile sahnede.. ki yapmadığım iş değil.. ve bu çok lezzetli bir şeydir..heyecan doruktadır o an aniden unutuyorsun yolun devamını veeee o bölümü nasıl uyduracağını sen dahil kimse bilmiyor. düşünsenize maceranın tadını. ya şiirin daha sonraki dizelerinden bir bölüme gireceksiniz sonra küt bir virajla aniden geri dönecek ilk dizelerden okuyacaksınız veya araya bambaşka dizeler yazacaksınız o anda.. ya da susacak ve bir başka konuya doğaçtan bağlayacaksınız ve aklınız karışmayacak ana omurgayı hiç bir an yitirmeyecek aklıma şu da geldi durun anlatayım dil bolluğuna sapmayacaksınız. az sözde kalmayı becereceksiniz hep, bir anda dil ishali olup aklınıza geleni sahneye yığmayacak bir öz disiplin olacak dilinizde, edanızda her an.... zor ve keyifli bir iş.. ve şimdi bir aksilik olur da akışı unutursam ki bu çok olası az önce kurduk ya sıralama ezberde değil.. ama yine de ne olacağına dair hiç bir ön plan yapmadan yolun ve yeni tanışılmış bu güzel arkadaşların tadını çıkarmaksa hepten ayrı hoş.. hiç bir şeyle değişilmez bir tat o anda..

ve adana'ya vardık. şehre girer girmez minübüsün içinde dahi hissedilen bir sıcaklık ve basınç ki aylardan henüz nisan. yemekten önce öncelikle bir tanışmak ve enstrümanları ve benim kitapları bırakmak için etkinlik yapacağımız mekana girdiğimizde ( akustik idi sanırım adı ) bir ayrıntı dikkatimi çekiyor. masaların üstünde ayraçlar var.. ve ayraçlarda bir kadın yüzü.. müthiş hoş bir fikir diyorum biraz sonra etkinlikten sonra kitap imzalayacağım ve ayraç hediyesi her masaya nasıl bir şıklık ama şu ayracın üstündeki kadın da nasıl bana benziyor allahın işi derler ya tesadüfe de bak.. hatta canım arkadaşım ali tanrısever'in çektiği bir fotoğrafın çizili hali tıpkı. bir tanesini elime alıyorum hafif de loş ortam. diyorum ne güzel bir resim.. nasıl güzel düşünce.. ve nasıl da bana benzemiş bu ne güzel tesadüf. ... diyorlar ki aynur hanım bu sizsiniz bir arkadaşımız var sizi çizdi ve her masaya çoğalttık. allahım nasıl ince bi şiir işte bu. bu düşünce bir şiir. ve benim kafam her zamanki gibi nasıl farklı çalışıyor. birisinin görünce küt diye anlayacağı şeyi anlamam zaman alıyor.. öyle genel öyle evrensel bir tat alıyorum ki bu tür şeylerden kendimde bir çok kadını yakalayışım bundan. kendi resmimi görünce başkası sanmam da aynı mantığın ürünü. pek hoşuma gidiyor bu... ve kendi anlamayışımdaki zerafet pek bir hoşuma gidiyor.. şaire böyle bir değer verildiğini ilk o mekanda gördüm.. bunca yıl etkinlik yaptık ya da gittik kaç farklı mekanda şiirin içinde olduk... ama oraya bir ekip olarak gitmiştik ve ayraçlarda tek benim olmamdan da hemen rahatsız olmuştum öğrendiğim anda da aslında.. neden böyle diye sordum hemen... o mekanda adetmiş meğer, şairlere yapılan bir rütüelmiş bu. şiir her zaman yazılarak olmaz derim ya hep, işte bir şiirin içindeydik elimdeki ayraçla..

o geceden bir kesit paylaşayım sizinle:

adana etkinliği o kadar güzel geçiyor ki biz sonraki günlerde mersin'deki etkinlik için hiç buluşup da prova almıyoruz bile gerek yok.. arada sürpriz bir tv programı daveti alıyoruz ona çıkıyoruz çiğdem'le. her şey ama her şey doğaçlama...çiğdem öncesinden ayarlamış nefes terapilerini canım içi dışı ayrı güzel kadın.., ince düşünceli ve hayatı hep aydınlatmaya çalışan bir kadındır çiğdem.. oraya gidiyoruz her gün çiğdem'le.. engelli çocuklara koşuyor çiğdem. o çocukların ailelerine özel destek seansları veriyor sıklıkla.. oraya gidiyoruz çiğdem'le. o nasıl haşır neşir kadınlarla. büyük bir hayranlıkla izliyorum, çabasını. içten verişlerini... nerdeyse çırpınışlarını hayretle izliyorum. bu nasıl bir dünyayı iyileştirme çabası. sanki her şey düzgün olursa ancak o zaman düzgün nefes alabilecek gibi bir içten çaba.

şu mersin'e geldim bir denizi göremedim gideceğim diyorum. çiğdem'e tabii ki dert oluyor. hemen ali sesal'i arıyor.. hooop onun minibüsüne atlayıp bir deniz kenarına gidiyoruz birlikte.. bir kahve içiyoruz ki tadı hala damağımdadır.. sohbetimiz ayrı bir tat.. o kahve bile incelikli bir zamanlama hesabı gerektiren bir program, bu işleyişin içinde.... ordan ucu ucuna tv çekimine yetişeceğiz o gün; ki canlı yayın üstelik. stüdyoya programın başlamasından beş dakika öncesi ancak zor bela varıp hızlı bir makyaj yapıyoruz... ve kendimizi kameraların önünde buluyoruz bile hiç bir şey anlamadan. buraya nasıl gelmiştik diyemeden bir bakıyoruz; çiğdem'le canlı yayındayız.. ve program hayat gibi doğal akıyor. anlatıyorum sahnede anlatıverdiğim gibi her zaman. ya da hayatın içinde anlatıverdiğim gibi sahnedeyken.. çiğdem zaten çok donanımlı. geçiyor ve gidiyor program bu hay huy arasında..

mersin'de her şey o kadar hızlı ve yoğun ki sonuna kadar hissediyorum sanki her yaşanılanı.. zihnim ziplenmiş gibi kayıt yapıyor bir yandan yaşarken. bir kere her gün transformel nefes seanslarına gidiyoruz ki "nefesnefeseiyilik" harun uysal'a. aslında o başlı başına yoğunlaşılcak bir şey süreç olarak. başlı başına özel bir iç terapi aynı anda sürüyor. hangisi asıl düğüm belli değil içimde. hangi düğümüm açılıyor belli değil...ben buraya nefes terapileri için gelmiş gibiyim ve yanında mı gösteriler var.. yoksa tam mı tersi... algımda karışıyor..

çiğdem şifacı bir cadı. iki şifacı buluşuyoruz nefeslerin diyarında, sazların sözlerin diyarında. şarkıların ve türkülerin.. eslerin ve seslerin.. . ve daha neler neler.. iki cadı buluşmuş en sonunda gibi bir duygu.. .. renkli saçların, başların ve renkli giysilerin, tokaların, takıların diyarında olmak benim için mersin. ve lezzetli yemeklerin; çiğdem'in ve anacığının elleriyle hazırladığı..

ve çiğdemlerin evinin bahçesinde meyve ağaçları var belki bin bir tane belki bana öyle geliyor.. ama her bir ağaçtan bir tane olduğu kesin.. onların arasında çocukluğuma dönüyorum her şey öyle içi çeki orda..nenemin bahçesindeki çileklere dönüyor algım tek bir çilek tanesinden. ve gülümsüyorum doya doya ağlamadan az biraz evvel..

bu yoğun gündem içinde etkinlik günü gelip çattığında mersin kültürhane etkinliği tıklım tıklım doluyor salon almıyor bahçeye taşıyor insanlar. ve akıyoruz birlikte dilimizden ne geldiyse..

aynur uluç