şiirin müsebbibinin şiirde payı nedir
"Bir şiirin sahibi şiiri yazan mı (şair), o duyguların müsebbibi mi, şiire ihtiyacı olan herkes mi, bilemedim!" diye sormuş sevgili canan kayışlı.
birazcık içerse de benim anladığım; şiir kimindir sorusu değil bu. postacı filmindeki kısmı geçiyorum o yüzden.. müsebbibinin payı nedir gibi anlıyorum asıl canan'ın aklına düşen soruyu.. konuya oradan bakarsak şiirlerin sahibi yok. an içine düştükleri haller var bence. ve o halin enerjisinde o anın öncesinde olan herkes var. payları farklı tabii. bu noktada en çok dile getirenin payı olmuş oluyor.. ama karşısına çıkan tüm birikintilerin de rengi olmak zorunda enerji bulaşan bir şey çünkü ama yazanın bilinçaltı kodları var . o kodları yaşam içinde işleme hikayesi var.. o şiir çıkana dek olan süreçte.... hepsi onun hikayesinde çıkıyor karşısına. ama o hareketi başlatan da bir rüzgar gibi gelip orada onu estirmiştir.. o aşkı o kavgayı o ölümü. o bakışı .. her neyse...bu bazen bir kolunu havaya kaldırma hareketi bile olabilir.. ve diğerinin ruhunda karşılık bulmuştur o olay. nazım hikmet'in "benerci kendini niçin öldürdü" şiirinde benerci'nin payı buna en iyi örnektir.. benerci kendi öldürerek özne olmayı sağlamıştır şiirde.. ama nazım'ın ruhunda estirmiştir fırtınasını ve o şiiri nazım yazmıştır.. öte yandan şiir burada aracıdır; ayrıntısıyla (ve elbette nazımın kalbinde tuttuğu yer üzerinden ve elbette nazım'ın anlatı becerisi yetkinliğinde) haber verendir şiir... hayata dairdir yani benercinin ölüşü de, onu o ölüme götüren tüm toplumsal ve bireysel nedenler de... nazımın o şiiri yazışı da...yazdığı dilin tüm imkanları da... hepsi dahildir işe. şiiri asıl olan olmaktan çıkardığımızda belki anlamamız biraz daha derinden mümkün olacak bu tür soruları. sanatın hangi formda gelirse gelsin, hayatı anlamak için bir araç olduğunu kavradığımızda... ve bizim o şiirle karşılaşma anında olan hâlimiz var işin en sonunda. okurun biriktirdikleri giriyor devreye gerek düşünce gerek duygu, gerek enerji olarak bakacak olsak, okur en çok hangisinin farkındaysa kendinde o an, oradan ilişki kuracaktır rastladığı şiirle. belki de şiirin şiir olmuşluğuyla hiç ilgilenmeyecek ve o kadar düşecek ki içine anlatılanın. güzel şiirmiş demeyi akıl bile edemeyecek hüngür hüngür ağlarken. sadece yoğun ve saf duygusunu yaşayacak kalbine akan şeyin... şiir bir form olarak ayağına dolanmayacak onun, böyle olunca.. ve kim bilir şairin aklından bile geçmeyen ne anlamlar yükleyecek şiire daha, bir aşk şiiri ise okuduğu örneğin, kendi sevgilisinin kolunu sallayışı girecek işin içine. gözünü süzüşü. sesini titretişi girecek. şairin sevgilisinden bana ne bile değil, aklına bile gelmeyecek ki bu kimdir.. o kendi deryasında yüzecek. çünkü ne anlatılsa hayata dairdir.. ne anlatılsa bizde kendimize göre bir karşılığı olacak okuduğumuz şeyin. belki de kafası o an bir başka şeyle meşgul olacak ve bir kulağından girip bir gözünden çıkacak şiir. ben konuyu biraz daha karmaşıklaştırayım; şiiri okuyan bir şairmiş diyelim... diyelim çünkü şiirleri şairlerin algısından uzak değerlendirmekte okur kendinde pek hak görmez. haddi bildirilik olan bir durumda bulduğu için zaten kendisini zeminde beni aşar der hemen ezberletildiği yerden. ne diyorduk bir şair olmuş olsun şiiri okuyan.. ama şiir kavramına bir olgu olarak kendini çok kaptırmış bir şair olsun bu.. çünkü şair olduğunuzu kabul ettiğiniz andan sonra bu kirlenme riski başlar. şiirin hayattaki ortaya çıkma sebebi ile değil ilgisi en çok sonuçta çıkan ürüne olan bir şairmiş diyelim şiiri okuyan.. ki bunlardan doludur da ortalık... o zaman nasıl olur bakalım durum: muhtemel ki; en çok biçime bakacaktır bu kişi, çok bilmek başa bela.. ))) hemen kim yazmış diye bakacaktır altına kuvvetle muhtemel yine... o bakışla eksiltecektir de şiiri. anlatılana direnirken biçimlerde oyalanıp o şairin külliyatı üzerinden anlamaklara düşecektir aklı.. aklı diyorum çünkü kalbini öğrendiği bilgilerle kitledi ya o anda. yani şiirin ortaya konuş amacını es geçecek bile olabilir; bu risk var... kendi düşünme ezber engelleri yüzünden olacak bu da.. işte eğer öyle olursa benerci'ye çok yazık olur. çünkü bir de otoriteyim diye şiir hakkında yazmaklara da kalkarlar bu zatlar. otorite otorite konuşurlarsa aman da aman.. peki, kalbimizin yolunu nasıl bulacağız bu karmaşada biz. hayatla olmamız gerektiği gibi. aracısız.. sadece ve sadece sadeleşerek ve sadece şiirle oryante olarak o an.. sadece sözcüklerle ve sözcüklerin arasındaki sessizliğe bakarak en çok. ritmini duymaya çalışarak. bir akarsuyun sesini dinler gibi, bulutları dağılıp toplaşırlarken izler gibi tüm kalbimizle.. :) bir sorudan çıktık yola madem, bir soruyla bitirelim yazıyı.. ahmet imran'ın sorusu düşsün buraya da: "Şiir bazen tek bir kelime ya da hecedir. Veya sessiz bir bakış. Veya sadece sessizlik. Veya bir hiç. Hiçin bir sahibi olabilir mi? Altına imza atabilir misiniz? Attınız diye size ait olabilir mi?"
metin: aynur uluç
fotoğraf: Ahmet İmran
26 08 2019