ala sincap kuşları
-ceviz ağacının üst dallarındaki cevizler güzel olur.
-güneşe yakın tabii…
-evet, o yüzden sincaplar hep üst dallara çıkar. ben de sincabı yukarıda görünce ağacın altında bekler onun yere attığı cevizleri yerdim.
-yerdim?
-sincap akıllandı tabii, ben varsam ağaca çıkmaz oldu. boş durur muyum hiç, ben de o ağaçtayken cevizin birisini yiyorsam, diğerini onun görebileceği şekilde ayırmaya başladım.
-n’oldu peki sonuç?
-ben oralarda olsam da ağaca çıkar oldu yeniden…
bu hikâyeyi dinlediğimde içimden kızmıştım insanın doğaya müdahil olan hâline ama bir hikâye daha dinledim aynı adamdan; kafam karıştı.
-ben bitkileri sularken, kuşlar elimde tuttuğum hortumun fıskiyesinden su içerlerdi. havada döne döne su içer, giderlerdi.
-niye peki?
-çünkü, ben onlara yemek verirdim. kırıntıları onların görebileceği yerlere koyardım hep.
-bir nevi borç ödeme mi yoksa sincaba?
-belki de. komşu bir albay vardı. kuşlar ondan su içmedikleri için hayıflanırdı hep.
-niye ondan içmezlerdi peki?
-çünkü o yiyecek vermezdi.
ne diyebilirim... ben çözmeye uğraşıyorum; kuşlar işi biliyor.
öykü / fotoğraf: aynur uluç