facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

bilimle içsel şifanın öpüştüğü yerde olmak

bilimle içsel şifanın öpüştüğü yerde olmak


içine hislerimi eklemeden yaptığım tek bir ilaç yok. şükürler olsun ki şifalanmasını istemeden yaptığımız, ters enerjiye bulaştığımız tek bir hasta olmadı bugüne kadar... bizi sinir edenlere bile iyileşsin diyen bir dip şefkatle baktık.. ben bunu çok önemsiyorum. ve işimin önemli bir parçası olduğunu duyumsuyorum.

bilimle içsel şifanın öpüştüğü yerde olmak

yıllar önceydi. bir gün hiç unutmuyorum iki kadın girdi eczaneye. birisi diğerinin kolundan çekiyordu içeri doğru diğeri ise resmen dışarı kaçıyordu adımalrıyla..

kolundan çekilenin her tarafı sedefti.. bacaklarını görmemek mümkün değildi kıpkırmızıydı.. ilk kez bedeni bu kadar kırmızı birisini görüyordum..

zorla getirdim dedi kolundan çekiştiren.... doktorlar fayda etmiyor buna ve artık kimselere sormak bile istemiyor. umutlanmak istemiyor... umutlanmak istememek. hastalığı çekmekten beter bir duyguydu bilirim.. içimde hissettim kadının çırpınışını..

ahh dedim ben doktor değilim ki sizi iyi bir doktora yönlendireyim. yokk dedi getiren... buraya zor getirdim zaten.. siz bir şey verin doktora artık asla gitmez.. çaresiz bir yerde sıkışmıştım.

biraz bakıştık sanırım o ara getirenle.. boğazımda bir düğüm oluşmuştu.. aklıma eltimle hayli geçmiş bir tarihte konuşmalarımız geldi. doktor reçetesine girmeyen bir şeydi anlattığı. kulaktan kulağa geçer ya kocakarı ilacı diye biraz da küçümsenerek biraz da saygı duyularak aktarılan cadı formüllerinden..

ama söz ettiği yağların hepsi elimde vardı hem de tam organik .. aloe vera yağı, kabak çekirdeği yağı ve kantaron yağını karıştırdım sedefe çok iyi geldi demişti eltim. kaşı gözü gözümün önüne geldi o an. bu formülü verirkenki edası. cin bakışları.. gülümsedim tatlı şifacı kadın seni dedim içimden. ailenin eczacısı aynur ama cadısı benim derdi hep.. canım benim.. ben de içtenlikle hak verirdim bu söylediğine. çünkü öyleydi berrin. derin bir cadıydı..

dedim eltimin bana söylediği bir formül var. kimseye de yapıp vermedim işin gerçeği.. şimdi ben doktor değilim ama size yağlardan oluşan bu formülü versem.. kortizon kullanmaktan cildin kim bilir nasıl inceldi senin.. o formülü versem ister misiniz... ve bir de bir güzellik kremi vereyim raflardan. resmen antiaging bir krem.. o nerden aklına geldi derseniz içinde oksijen var diye düşündüm.

çok severim kendisini ve sözüne çok değer veririm: prof. doktor orhan baransü'nün bir sohbette anlattığı bir şey aklıma geldi o anda da işte. nasıl etkilendiysem aklımda kalmış öyle.

resmen aklımda yer etmiş anıları topluyordum bu hasta için. dipte köşede ne varsa çıkıyordu işte o zor anda.. farklı bir şeyler vermeliydim. madem ki bana gelmişti..derisi incelmişti yıllarca kortizon kullanmaktan. içtenlikle ve yalvaran gözlerle bakıyordu ayakları kaçsa da..

işte anımsadığım o eski anıda orhan bey demişti ki "açık kalp ameliyatı olan bir hastanın sedefinin iyileştiğini gördük. ve bu çok mantıklı... çünkü kan oksijene doluyor o an.. oksijense nefestir. " tekrar baktım kadına. içimdeki korkuya baktım. böyle zor bir vakada bir şeyler verip insanlara gereksiz umut vermek çok ağır. vermemek ise ayrı ağır.. nasıl bakıyorlar yüzüme ikisi birden görseniz.... nolur eczacı hanım bir şeyler ver. ve kadının her tarafı kıpkırmızı olmuş artık son safha.. bacaklarına baktım..

aklıma işte bu sohbet gelince birleştirdim berrin'in cümlesi ile orhan beyinkini.. işte kendimce o yağ karışımı ve bu oksjenli kremi verirsem iyileşir gibi hissettim o an... tüm kalimle öyle hissettim.. bir şey bildiğimden değil resmen anıları topluyorum içimden..

ve hazırlayıp verdim ve dedim de kendilerine de açıkça.. ilk kez dedim ben bir hastalıkta direk bir şey veriyorum.. ve bu verdiklerimi yazan bir doktor da olmadı bugüne kadar hiç denemedim kimsede.. kendim de bilmiyorum sadece hissediyorum ki size iyi gelecek.. bu durum kendimde olsa kendime süreceğim şeyleri veriyorum dedim.. yine de istiyor musunuz ..

istiyoruz ver demişlerdi altını çize çize... anımsıyorum yağlardan para almamıştım ve bunu onlara da söylememiştim. çünkü para veremeyecek kişiler değildiler. hatta bilseler bundan rahatsız olurlardı çok.. para ile enerji akışını değiştirmek istememiştim sadece. işe para katmadan olsundu bir şey olacaksa da.

tam bir ay sonraydı.... başım ağrıdan çatlıyordu o gün telefon çaldığında... ve benden başka kimse yoktu telefona bakabilecek.. herkes çok meşguldü. o ana kadar hiç bir telefonu açmamıştım o gün.. çünkü sesler beynimi oyuyor gibi oluyordu.. sessizce ilaç yapıyordum o gün sadece ve sadece konuşmuyordum bile. kendi sesim beynimde zonkluyodu..

bu telefonu mecbur ben açtım. ahh dedi karşımdaki ses... eczacı hanım siz misiniz. beni anımsadınız mı bir ay önce gelmiştik. inanır mısınız her yerim iyileşti bana ne verdiniz öyle.

nasıl hatırlamam sizi dedim kendi başıma bir şeyler verdiğim kişi sizsiniz... :)

ama bir şeyden emin değilim dedi bunu size söylemek için telefon açtım size.. hem teşekkür etmek istedim içtenlikle.. hem de size bunu söylemek.. meraklanmıştım nedir, dedim.

verdiğiniz ilaçlar mı iyi geldi. dedi.. yoksa o kadar istediniz ki iyi olmamı bakışlarınızda gördüm ben bunu.. o mu bana iyi geldi bilemedim. ahh, dedim. biliyor musunuz şu anda başımın ağrısı geçti. bıçak gibi kestiniz ağrıyı resmen..

böyle bir şifalanma deneyimiydi işte orada yaşadığım...işte bir oksijen türevi olan medikal ozonu böyle bir hikaye sonrasında almaya karar verdik eczaneye.. ve o günden bu güne ne çok hastanın reçetesine girdi.. ne çok kişiye şifa oldu.

aynur uluç

22 10 2019