facebook twitter instagram youtube html5 sitemap Bizi Takip Edin

kapı aralığı

kapı aralığı

kapı aralığı


insanı sıkıştıran bu hız. nefes alınamayan tempo. hep yapacağımızdan fazlasını sırtlanmak... göğüs kafesim yırtılacak gibi olunca attım kendimi evlerden dışarı. şiddetli bir yağmur da olsa şemsiyeler ne güne duruyor diyerek girdim çadırımın altına. mütemadiyen süren "küçük muttarid, muhteriz darbeler" tek tek düşerken ayaklarım nereye götürürse oraya gideyim dedim. yürüme mesafesinde nereye kadar gidebilirdim, cebine para, eline telefonu almadan yola düşen birisi nereye kadar gidebilirdi düşünmedim, yürüdüm. ilk durak çiçek açan bir ağaç oldu. tamir edilen tren yolu üstünde edası sevimli ayakları çöp içinde bir ağaç havalara aldanmış yüreğini dökmüş sanki dallarına. eğildim kokladım; dilimde hacı arif beyden bir nota: "vücud ikliminin sultanı sensin" ağaç, dedim. benim iklimimin sultanı sensin, sen söyle nerelere gideyim... dön, dedi dön köşeyi, gerisine karışma... ahhh bildim; yeldeğirmeni'nde o minik evlerin olduğu sokak... bugünlerde sıkça geçiyorum ya önünden,,,,; olsun hiç baktın mı sağına ve o sağın soluna hiç baktın mı söyle koşunurken sislerin içersinde... evler.. rengarenk evler... öyle kartpostal gibi değil yoksullukla sarılmış ruhları renkli evler... gördüm işte o zaman renklerdeki detayı. gördüm eflatuna boyanmıştı çöp bidonu. eternit tenekeler ki her kanadı ayrı renk. kırmızı bir evin borusu mavi, ala bir evin penceresi lacivert,,,, ahh bahçe çitleri renkli ama her birisi başka renk, bahçe dediğim de kaldırımın kenarı... ama olsun toprağın içine gömülmüş dev saksılar ve onların içinden tırmanıyor yapraklar göğe doğru... "durma göğe bakalım" der ya turgut uyar; ey yolcu buradan öyle kafan önünde geçme, kaldır da bak içindeki ebruyu... ne güzel bir yağmur, ne güzel ıslandı paçalarım, derken bir adam girdi tam sokaktan içeri. simsiyah giyinmişti çehresi ciddi, elinde sokak için giyinmiş bin bir renkli şemsiye. nasıl da yakıştın gözümün karesine be adam. gördüm ya bir erkeğin elinde böyle renkli şemsiye artık dönsem de gam yemem içimdeki kedere. döndüm... dön daha döndüm, döndüm köşeyi geri. dükkânın birinde rengarenk masklar vardı alçılardan dökülmüş. bilirim dedim, o alçının yüze döküldüğü sahneyi; bir tek burun delikleri dışarda kalır. dudağına alçılar dökülürken, yanınca yüzü dipten koraltılmış ateşle, nefesi bu kadar tıkanınca bilirim nasıl sıkışır insanın içi, bilirim nasıl uzar zaman ya tam da deprem olursa şimdi. sonra deprem olmaz ki sen bunları yazarsın; sonra eline alırsın döktüğün silikonu. ve sonra ve sonra ve sonra takarsın yüzüne birebirden kendini, takarsın maskların yüzümüze yapışık değil çıkarılabilir de olduğunu tekrar tekrar göstermek için...

yazı ve fotoğraf: aynur uluç

10 mart 2014
"küçük muttarid, muhteriz darbeler" / tevfik fikret'in "yağmur" isimli şiirinden...
"durma göğe bakalım"/ turgut uyar'ın "göğe bakma durağı" isimli şiirinden...
"vücud ikliminin sultanı sensin" / hacı arif bey'in bestesi olan şarkıdan (güftesi bilinmiyor)